TEVHİD VE ŞİRK (İNSANLIK TARİHİ)-8

TEVHİD VE ŞİRK (İNSANLIK TARİHİ)-8

Sapkın sözler

Burada herhangi bir cemaat veya grubun hedef gösterilmesinden ziyade, anlayış ve bu anlayışın sürüklediği azgınlık ve bozgunculuk ile tehlikeli sonuçları ortaya koymaktır.

İsmailağa’lı genç şeyhi için ” Onu Anlatmak , tarif etmek mümkün degil ..Gözle görülemeyen , Akillarin idrak edemediği sirlarin menbagi.. Maddesizlik ve mekansizligin Sahibi …Dünya’yi Aydinlatan Nur …Onun Hakkini takdir edememek , dunya ve ahiret mahrumiyetidir…Dünyanin Manevi hayatini ayakta tutan .. Vs vs..”  https://www.youtube.com/watch?v=zcIRzTxZRKw

Berberlerin sakal kesmesi haramdır.O zaman sakal keserek elde ettikleri tüm kazançları haram, kendileri de haramzadedir. Haram ve helali belirleme yetkisi.

https://www.youtube.com/watch?v=gcO1sBIibm0
Allah ete kemiğe bürünüp Mahmut diye göründü..https://www.youtube.com/watch?v=eGNXzZTQK1E

Şeyhini aynı Resulullah’a benzetiyor. O halde şeyhinin sözlerine de Resulullahın sözü gibi itaat edin. Şeyhi, Kendi canlarınızda daha çok sevin. Ne söylerse onu kabul edin diyerek yeni bir din elçisi olarak şeyhini zımnen göstermektedir.

Allah’ın şunların suretinde göründüğünü söyleyen tasavvuf ehli, Kitap ehli,tarikat ehli.

ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm.

ete kemiğe büründü isa diye göründü.

Ete kemiğe bürünmüş Muhammed diye göründü.

https://www.youtube.com/watch?v=Ypo7E5a4wy4. Bu sözler aynı hristiyan inancındaki

isa bir tanrıdır. O meryem sayesinde ete kemiğe bürünüp insan olarak göründü.Sözüne ne kadar benzeyen bir şirk sözüdür.

şeyhinin Azrail’e hayır canımı alma demesi masalını dillendiriyor. Ve azrail onun canını almıyormuş. Bunun rüyada olduğunu söylerken bu rüyayı gören kişinin keşfe açık ve rüyalarınında hep çıktığını söyleyerek sinsilik yapmaktadır.

Resullulah a.s ın ölmediğini ve tüm dirilerin hayatını ondan aldığını söyleyip, Onun nurunun tüm evreni sardığını söylemektedir.
Oysa De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O’na yönelin,

Ondan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline fussilet 16

Zaten inkarcıların itirazı da bu değil mi idi? Sen de bizim gibi bir beşerden başkası değilsin deyip inkar etmiyorlar mı idi? Allah ta :İçlerinden bir adama: ‘İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri katında ‘gerçek bir makam’ olduğunu müjde ver’ diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkâr edenler: “Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür’ dediler. Yunus 2

O zaman ki müşrikler elçinin insan olmasına itiraz edip “bu da bizim gibi bir insan” derken. Bu zamanda kendisini Müslüman olarak tanıtan alim, hoca,tasavvuf ve tarikat ehli bir kısım insanlar adeta “Hayır o insan değil” diyorlar.

Allah’ı kuşeyri denen biri zuhuratta görmüş. Oysa Bu kuşeyri, Nebi ve elçi olan Musa a.s’dan daha mı üstün idi? Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O’nunla konuşunca: ‘Rabbim, bana göster, Seni göreyim’ dedi. (Allah:) ‘Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin.’ Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: ‘Sen yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim’ dedi. Araf 142 sana tevbe ettim derken

şimdi bu adam açıkça Allah’a iftira etmekte değil midir?

Muhammed mustafanın eşi ve benzeri yoktur. O ete kemiğe bürünmüş Allahtır. Diyorlar.Bu hristiyanların İsa a.s’a Allahtır demelerinden farkı var mı?

https://www.youtube.com/watch?v=2ddjHT2hGdM
Tarikat önderi  kendisini başkasının rüyasında cennete koyduruyor…Cenneti garantilediğini söylüyor. Oysa Rivayet edilen osman b.ma’zun hadisesinde Osman vefat ettiğinde Eşi Ümmül-Alâ; Osman bin Maz’ûn’a şöyle seslendi: – Ey Osman! Allahü teâlâ sana ikrâmda bulunmuştur.

Bunun üzerine Resûlullah efendimiz ona sordu: – Allahü teâlânın ona ikrâm ettiğini nereden biliyorsun? – Yâ Resûlallah! Osman bin Maz’ûn’a hüsn-i zannım olduğu için. – Vallahi Osman için hayır ümit ediyorum. Ancak ben Allahü teâlânın Peygamberi olduğum hâlde, Allahü teâlâ bildirmedikçe başıma ne geleceğini bilmem.
De ki: ‘Ben peygamberlerin ilki değilim. [1] Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Sadece bana vahy olunana uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.Ahkaf 9

https://www.youtube.com/watch?v=bo4AmilJy1E
Cübbeli(tarikat önderi) cemaatine çağırıyor ve üstelik cemaatinin adamlarının 20 bin hatta 40 bin fersah şefaatta bulunacağını söylerken kendisinin de şefaat makamında bulunduğunu söylüyor.Bu sözü kimden aldı. Bu, kendisini ve cemaatini yükseltmek ve Allah’a açıkça iftira etmek değil mi?

https://www.youtube.com/watch?v=AqutOQH_QBI

Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.Enam159

Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.Rum 32

İşte diğer sözleri,Direk Allah’ bağlanmak trafosuz (aracısız) elektirik santraline bağlanmaya benzer araya bir aracı koymadan bağlanırsan evin bütün elektirik donanımını patlatırsın.

Size anlatılan mevzularda katiyen kaynak yada delil sormayın hocalar size ne anlattıysa ona inanacaksınız siz elekçi değilsiniz sizin bu konuları anlamaya ilminiz yetmez.

https://www.youtube.com/watch?v=WUsbjeJHv8k.


Kıyametin saati bana ilham olundu. https://www.youtube.com/watch?v=yw2uFrMpvuA

Ahirette kabirden kalkan bir kişiyi azap melekleri yakalasa o kişi de şu şekilde meleklere konuşsa ben nakşibendi tarikatının halidi kolundanım derse melekler hemen o kişiyi bırakır.

https://www.youtube.com/watch?v=inKe4qiiuoE

Hikmet efendinin menkıbesi-tuvalet taşı Allaha benim ne suçum vardı da beni tuvalet taşı yaptın diye Allaha şikayette bulundu Allah ta dedi ki sus 60 yaşını geçmiş sakalsız ölmüş birine seni mezar taşı yapsaydım daha mı iyi olurdu.

https://www.youtube.com/watch?v=r7DMzDMpIAo

Cübbeli kızarsa teravih namazını 34 rekat’a çıkar-tır-mış.Dinde hüküm koyma yetkisini kendisinde görüyor ya..

Şeyhinin şeklini hayal etmek, düşünmek, hakkın zikrinden daha faziletlidir. mahmut ustaosmanoğlu irşadul müridin sh 124

Bu durum apaçık bir şekilde şeyhini Allah’tan daha üstün görmek değil midir?

İsmailağa Cemaatine mensup olan Cübbeli Ahmetin Cemaatinden Ramazan Özsarı isimli hoca:
Davutoğlu’na Başbakanlık Rasulullah tarafından verildi demişti.

Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan,

Davutoğlu’nun fişini çekince, Rasulullahın atadığını mı görevden almış oldu ?

Mevlananın divanı kebir adlı kitabında “Ali Allahtır” der.”Hakkın yüksek sıfatları ondadır”.der

1996 menzil yayınları Binnah kitabı, 59.minah sh 62 tarikatın piri Lat’a secde edin dese müritler ona uyar.

232 minah 142 sh iki alim aralarında konuşuyor şeyh sana namaz kılmamanı emretse ne yaparsın  biri kerhen yaparım diğeri gönül hoşnutluğu ile yapacaksın diyor.

Celaleddin Rumi, Kur’an’ın Lokman Suresinin 27. ayetini kendi kitabı için nasıl alet ediyor:

“….Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma…” (Mesnevi-Celaleddin Rumi c: 6 s: 178)

“Bu, ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya. Tanrı, doğrusunu daha iyi bilir ya, Tanrı vahyidir! Sofiler, bunu halktan gizlemek için Gönül Vahyi demişlerdir!”….”(Mesnevi-Celaleddin Rubi MEB Yayınları, c: 4 s: 151)

MENAKIB’ÜL ARİFİN I (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki

Yine sultan veled buyurdu ki: bir gün babam medresede bilgiler saçıyordu. (bu arada) “halis mürid kendi şeyhinin herkesten üstün olduğuna inanan kimsedir. Mesela: bir adam beyazid (bistami)’nin müridlerinden birine “senin şeyhin mi büyük, yoksa ebu hanife mi?” diye sordu. Mürid “benim şeyhim” diye cevap verdi. (Nihayet) o birer birer bütün sahabeyi saydı, fakat mürid yine şeyhinin hepsinden büyük olduğunu söyledi. Sonra “Muhammed mi büyük, senin şeyhin mi?” dedi. En sonunda “ALLAH mı büyük, yoksa senin şeyhin mi diye sordu? Mürid “ben ALLAH’ı şeyhimle gördüm, şeyhimden başka bir şey tanımam, hep onu tanırım.” dedi. Başka bir müridden de “ALLAH mı büyük yoksa senin şeyhin mi?” diye sordu. Bu mürid de “bu iki büyük arasında hiçbir fark yoktur” dedi.

Ariflerden biri de “bu iki büyükten daha büyük biri lazımdır ki o farkı ortaya koysun” demiştir. Nitekim buyurmuştur ki: “ ALLAH görünmediği için peygamberler onun naibi olmuşlardır. Hayır böyle de değil. Bu naible, naibin naibliğinde bulunduğu kimseyi ayırmak çirkin şeydir. burada ikilik yoktur.”

(MENAKIB’ÜL ARİFİN I (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki cilt 1, sf. 324-325)

Orjinali Konyadaki mevlana müzesinde ; mevlananın kendi el yazması iledir :

Mevlâna ve Şems arasında geçtiği söylenen hadisede de görüldüğü gibi, Vahdet-i vücud, kadın kılığına giren Tanrı ile seviştiğini iddia etmektir. Ne gariptir ki; ALLAH’a söverek nara atan sarhoş bir sokak serserisini, öldürmeye-dövmeye kalkan sofî, Şems ile Mevlana arasında geçtiği söylenen şu hadiseyi kutsar veya sessiz kalır: “Mevlana Şemsin yanına girdi. Şems şahane bir çadırda oturmuş Kimya Hatun ile oynaşıyordu. Mevlana dışarı çıktı. Bu karı koca oynaşmalarına mani olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems (Mevlâna’ya) içeri gel diye seslendi. Mevlana içeri girdiğinde Şems’ten başkasını görmedi. Kimya nereye gitti? dedi. Şems ‘Yüce Tanrı beni o kadar severki, istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya Hatun şeklinde geldi’ buyurdu.

MENAKIB’ÜL ARİFİN I (Arifler’in Menkıbeleri)Ahmed Eflaki

Mevlana’nın ve diğer mutasavvıfların küfür ve şirk sözleri (S.192-198)

Kendi kitabını vahiy ürünü gibi olduğu iddiasıyla Kur’an’la özdeştirip, Kur’an’ın özellik ve sıfatlarını kitabı içinde kullanan Celâleddin Rûmî şunları yazar:

“Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakikata ulaşma ve yakîn sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı’nın en açık burhanıdır. Mesnevi, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer, sabahlardan daha aydın bir surette parlar… Kalblere cennettir; pınarları var. Dalları var, budakları var. O pınarlardan bir tanesine bu yol oğulları Selsebil derler. Makam ve keramet sahiplerince en hayırlı duraktır, en güzel dinlenme yeridir.

Yavrum veliler de Tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın…Tanrı, mallarını, canlarını korur; onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güdenden, onların öcünü alan Tanrı’dır. Tanrı dedi ki: Bu Veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzülerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir
( Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 Cilt 3 Beyitler-7-8, sayfa 75-80.)

“Ateş değmese bile, yağı ışık saçar gibidir. Nur cümlesi, işaret eder ki: Resail-in Nur müellifi de ateşsiz yanar. İlim elde etmek için masrafa ve ders sıkıntısına ihtiyaç duymadan kendi kendinenurlanır, âlim olur.“Evet, bu mucizeli cümlenin üç işareti vardır; ikisi elektriğe ve Resail-inNur’a yaptığı işarettir; bunlar birer gerçektir. Üçüncüsü de müellif hakkındadır;o da tümüyle gerçektir. Tarihçe-i hayatı okuyanlar ve hemşerileri bilirler ki;

medrese usulüne göre “İzhar” kitabından sonra onbeş sene ders almakla okunan kitapları, Resail-in Nur müellifi yalnız üç ayda okumuştur. in Nur mBirinci Şua, a.g.e, c. I, s. 833.

“Madem Celcelûtiye vahy yolu ile Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma nâzil olmuştur. Ve Allâm-ül-

Guyûbun(Gaybleri bilen Allah’ın) ilmiyle ifade-i mâna(mana ifade) eder. Hem madem Celcelûtiye(Kasidesi)

mâna-yı mecazî ile o kasidenin hakikatını isbat eden Risale-i Nur’a sarîhan; ve onun onüç ehemmiyetli

risalelerine işareten haber vermekle beraber Risale-i Nur müellifi(S. Nursi’ye) ve bunun onüç ehemmiyetli

vâkıat-ı hayatına(Hayatının 13 önemli olayına) îmaen, remzen, işareten mâna-yı mecazî ile haber veriyor.” (

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 136)

“Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın önemli ve gerçekçi bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa bile Risale-i Nur şakirtlerinin bir manevi kişiliği olduğu için o kişilik şüphesiz bu zamanın bir âlimidir.( Said Nursî, Lem’alar, Yirmi Birinci Lem’a, a.g.e, c. I, 672.)

 “Risale-i Nurlar, ne Doğu’nun kültüründen ve ilimlerinden, ne de Batı’nınfelsefe ve bilimlerinden alınmış ve iktibas edilmiş bir nurdur. O, gökten inmişKur’ân’ın, Doğunun da Batı’nın da üstünde olan Arş’taki yerinden alınmıştır197.”

Said Nursî, daha ileri giderek şunları söyler:

“Risale-i Nur denilen otuzüç aded Söz, otuzüç aded Mektub, otuzbir adedLem’alar, bu zamanda, Kur’ân’daki ayetlerin ayetleridir. Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir. Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilidir.

Kur’ânayetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir.198

Şualar, Birinci Şua, c. I, s. 833. ilgili gerçeklerŞua, Yirmiikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841.

Risale-i Nur; hem şeriat, hem dua, hem hikmet, hem ibadet, hem emir vedavet, hem zikir, hem fikir, hem hakikat, hem tasavvuf, hem mantık, hem kelâmbilgisi, hem ilâhiyat bilgisi, hem sanata özendirme, hem belâgat, hem devahdaniyeti ispat kitabıdır. O, karşıtlarını etkisiz hale getirir ve susturur.

 Emirdağ Lahikası I, c. II, s. 1719

“Kur’ân’daki tekrarın birçok hikmeti Risale-in-Nurda da vardır. Şöyle ki,her vakit bütün Kur’ân okunamayacağından her sure Kur’ân hükmüne geçmiş,haşir, tevhid ve Mûsa aleyhisselâmınhikayesi gibi konular tekrar edilmiştir. Aynışekilde imanın ince hakikatleri ve kuvvetli deliller, benim haberim olmadan,

birçok risalede de tekrar edilmiştir. Neden bunlar tekrar yazdırıldı diye hayretederdim. Sonra kesin olarak anladım ki; bu zamanda Risale-i Nura herkesmuhtaç olduğu halde herkes tamamını okuyamaz. Ama ihtiyaç duyduğu şeyleriküçük bir Risaleden okuyabilir.

 Kastamonu Lahikası, Yirmi Yedinci Mektup, c. II, s. 1589

“Açmayı aklımdan bile geçirmediğim bir sırrı açmaya mecbur kaldım. Şöyle

ki:

Risale-i Nur’un manevî kişiliği (Said Nursî) ve onu temsil eden hasşakirtlerinin manevi kişilikleri “Ferîd = Bir tek olma” makamıyla şereflendikleri için onların üzerinde, ne bir ülkenin kutbunun ne de zamanının büyük bölümünü Hicaz’da geçiren kutb-u âzamın yetkisi vardır. Bu sebeple kutb-u âzamın dahi emrine girmek zorunda değillerdir. Her devirde var olan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmazlar. Ben, eskiden Risale-i Nur’un manevî kişiliğini (Said Nursî’yi), o imamlardan biri zannederdim. Şimdi anlıyorum ki Gavs-ıÂzam, hem kutub hem gavs hem de “Ferdiyet = Birlik” makamında olduğundan,âhir zamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet = Birlik makamıyla şereflenmişlerdir. Gizlemeye lâyık bu büyük sırra göre, Mekke-i

Mükerreme’de hiç beklenemeyecek bir şey olsa da Risale-i Nur aleyhine kutb-u âzamdan bir itiraz gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmamalı, o mübarek kutb-u âzamın itirazını bir iltifat ve selâm gibi saymalı, ilgisini kazanmak için, itirazın odaklandığı noktaları o büyük üstadlarına izah etmeli ve ellerini öpmelidirler.300

Kastamonu Lâhikası Mektup No: 121, a.g.e, c. II, s. 1644

“O nurun mübarek tercümanının ve mübarek şahs-ı mânevîsinin (Said Nursî’nin) yaptığı şu dua; “Bizi kurtar, ana-babamızı, Risale-i nur talebelerinive ana-babalarını ateşten kurtar” ile benzeri dualarının kabulüyle, şefaatiyle vehürmetine, … onun şakirtleri, hizmetçileri ve risalelerini koruyan mağazalar,nasıl âzâd olmuş, kurtulmuş ise sizler de o mübarek şakirtler gibi, o mübarek kutsal çerçeveye girdiğinizde dünya ve ahiretle ilgili dehşetli ateşlerden kurtulacak ve evlât ve ailenizin bir nevi çobanı olmanız sebebiyle o sevgililerinizi

de kurtaracaksınız. Her birerleriniz maddî ve manevî felâh ve saadete nail olacaksınız.”Emirdağ Lâhikası (1 Mektup No: 81), a.g.e, c. II, , s. 1733

Ey Nurcular! … Nurun şefaati, Nurun duası, Nurun himmeti sizleri

kurtaracaktır.Emirdağ Lâhikası (1), Mektup No: 81, a.g.e, c. II, s.1733

Bunlar Allahın haber verdiği şu insanlar değil mi?
Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!Bakara 79
Ve onlardan bir fırka da vardır ki, kitap ile dillerini eğer bükerler. Onu kitaptan sanasınız diye. Halbuki o kitaptan değildir. Ve derler ki, «O Allah katındandır.» Halbuki, o Allah tarafından değildir. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ’ya karşı yalan söylerler. Al-i imran78
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden alıp değiştirirler. Kendilerine hatırlatılanların bir kısmını unuttular. Çok azı dışında onlardan sürekli hıyanet görürsün. …Maide 13
O halde şeytanın üzerine indiği ve Allahın dinini parçalayıp fitne çıkarmak ve insanlar üzerinde tahakküm kurmak isteyen israiloğullarının haham ve papaz kılıklı azgınlarına benzeyen bu sapkınlara daha ne zamana kadar prim vereceğiz.

Haber vereyim mi size şeytanların kime iner olduğundan. Her bir dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar. Onlar kulak verirler ve ekseri yalan söylerler.Şuara 221-223

TÜRK’ÜN YENİ AMENTÜSÜ
Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahit analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim.
İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset dasitanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allahın en sevgili kulu olduğuna, kalbimin bütün hulûsiyle şehadet eylerim.
Moiz Kohen (Tekin Alp)

Yaşadığımız toplumda Mustafa Kemal’e verilen payeler hakkındaki şu sözler de manidardır.

YÜREKTEN SESLER
Atatürk’ün tapkınıyız. Her şey (O)’dur. Her yerde O var.
Her gökte O eser. Her enginde O çağlar.
Biz O’yuz. O, biz.
Atatürk benim değildir.
Atatürk senin değildir.
Atatürk onun değildir.
Atatürk;
Benimdir, senin, onundur, acunundur, evrenselindir, geçmişlerindir, geleceklerindir, ilkesizliğindir, sonsuzluğundur.
Her şeyde Atatürk!
Yerde O! Gökte O! Denizde O!.. Varda O!.. Yokta O!
Her şeyde O! ..
Atatürk!
Onun yüreği okyanustur: Türk için; yat için! Barış için; insanlık, insanlık, insanlık için köpüklenip dalgalanır.
Her şey (O)’dur;
(O) her şeydir.
Her şeyde Atatürk!
Yerdedir, göktedir, sudadır.
Görünmezi görür! Bilinmezi bilir. Duyulmazı duyar!
Sezilmezi sezer, ezilmezi ezer!
Hep, her O’dur!
Her şeyde Atatürk!
Elimizi yüzümüze;
Gönlümüzü özümüze kapıyoruz.
Biz sana tapıyoruz!
Her yerde; her şeyde; her işte, her gidişte; hep (O)!
Hep (O)! Hep (O)! Hep Atatürk!
Ey dilim bu ne dildir?
Bu dili acuna bildir!
Ah! Atatürk! En büyüksün en büyük!
Bir dizginsiz at gibi, bırak beni koşayım!
Gösterdiğin kırana coşayım, ulaşayım!
Varsın! Teksin! Yaratansın!
Sana bağlanmayanlar utansın!
Ah! Nolaydın, nolaydın; sade Türk’ün olaydın.
Altınsel oldun Atam!
Evrensel oldun Atam!
Mutlarda günler bana.
Umulmaz ünler bana.
Bu sesim:
İçten geliyor içten!
Beni sen yaratmadın balçıktan kerpiçten!
Beni benden yarattın, kendini bana kattın Atam,
Atam,
Atatürk!
En büyüksün, en büyük!

Aka Gündüz

ATATÜRK’E TEKBİR

Atatürk ekber!
Atatürk ekber!
Ancak O var Atatürk!
Evliya odur,
Peygamber odur,
Sanatkâr Atatürk.
Talihe hâkim,
Zekâya önder,
Doğma serdar Atatürk.
Bunları geçti insan büyüğü:
Kendi kadar Atatürk!
Atatürk ekber!
Atatürk ekber.
Bizde O var. Atatürk!
Ne evliya, ne de peygamber..
Halkına yar Atatürk!”

Behçet Kemal Çağlar

Millet adın zikredelim bir kere;
Vâcip oldur cümle işte Türklere.
Şevk ile Türküm dese bir dem lisan,
Dökülür cümle hüzün misli hazan
İsmi pâkin pak olur zikreyleyen,
Her murada erişir Türküm diyen
Mağra devri anda evler var idi,
Türk yetişkin, başkalar barbar idi.
Hak Teala çün yarattı Türk’ü ilk
Dedi, ‘Üç kıta da olsun ona mülk.’
Mustafa nurunu alnına koydu,
‘Bil! Kemal’in nurudur, ol nur!’ dedi.”
Ger dilesiz, bulasız oddan necat,
Mustafa-yı ba-Kemal’e essalat!”
Ol Zübeyde, Mustafâ’nın ânesi
Ol sedeften doğdu ol dürdânesi!
Gün gelip oldu Rızâ’dan hâmile
Vakt erişti hafta ve eyyâm ile.
Mustafa’nın gelmesi oldu yakin,
Çok alâmetler belirdi gelmeden.
Der Zübeyde çünkü vakt oldu tamam,
Kim vücude gele ol hayrülenam.
Geçti böyle, nice ay nice sene
Vakt erişti bin sekiz yüz seksene.
Merhaba ey canı canan merhaba,
Merhaba ey derde derman merhaba.
Merhaba ey asi millet melcei,
Merhaba ey inkilâplar menşei.
Merhaba ey baş halâskâr merhaba
Merhaba ey ulu serdâr merhaba!
Ger dilersiz bulasız şevkü necat,
Can verin tek Türk’e râm olsun hayat.
Ger dilersiz, bulasız kalktan necat,
Atatürk’e Atatürk’e es selât.
Ol zamanda eylemiş tâlim meğer,
Mustafayı harbiyeye verdiler.
Başka fanilerle farkı gördüler,
İnönü’de Atatürk’ü gördüler.
Ger dilerseniz bulasız şevk-ü necat,
Atatürk’e Atatürk’e selât…
Behçet Kemal Çağlar’ın Mustafa Kemal için yazdığı mevlüd.

BÜYÜK ATA’YA
Koca bir güneşin akşam olmadan
Dağların ardından sönüşü gibi,
Millete can veren vatan yaratan
Tanrı’nın göklere dönüşü gibi,
Ölümün içimde bir yara, Atam.
Derdimi kimlere döküp anlatam!,
Vatanın dağları güz rengi aldı;
Dün sabah tanyeri bayraktan aldı;
Ne yıldız, ne güneş görmeyen gözlüm,
Odamda resmine takıldı kaldı.
Sana can verip de ben ölsem Atam!
Derdim ki kimlere dökülüp anlatam!
Ölüm bu vatanı koydu Atasız,
Hepimiz öksüz, günümüz gece;
İsmini andıkça ağlayacağız,
Dilimizde adın ilk ve son hece.
Kör olsun sana yaş dökmeyen, Atam!
Derdimi, kimlere döküp anlatam!
Bağışla yanıldım, hayır ölmedin;
Göklerde değilsin gönüllerdesin,
Soyumun kalbine geçeyim dedin,
Gönülden gelecek her zaman sesin.
Her zaman ırkıma büyük Baş Atam
Tanrılaş gönlüme, Tanrılaş Atam!
MEHMET NURETTİN ARTAM

Şimdi bir de Atatürk Marşı’na bakalım:

“Tanrı gibi görünüyor her yerde
Topraklarda, denizlerde, göklerde;
Gönül tapar, kendisinden geçer de
Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.

Babasından önce onun adını
Öğretiyor oğluna Türk kadını
Ondan aldık yaşamanın tadını
Bahtiyarız, bahtiyarsa Atatürk.”

“İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa,
Toprağın haritasını çizdi bayrağa;
Allah değil, o yazdı alın yazımızı.”

İlhami Bekir

Halil Bedii Yönetken

Share this content:

Yorum gönder