TEVHİD VE ŞİK (İNSANLIK TARİHİ)-7

TEVHİD VE ŞİK (İNSANLIK TARİHİ)-7

Elçileri

Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve elçilik versin de sonra o, insanlara “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” desin. O ancak şöyle der: “Öğrettiğiniz ve öğrendiğiniz şu kitaba göre terbiye olanlardan ve terbiye edicilerden olun .” Ve size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz, müslümanlar haline geldikten sonra inkârı emreder mi size? Al-i imran 79-80

Fakat insanlar, elçileri insanüstü bir konuma getirmekte varlık aleminin onun için yaratıldığını, hatta Allah eşittir o olup, Allahın ete ve kemiğe bürünmüş hali olarak nitelemektedirler.Bunun dahası olarak Gökler ile yerde tabiat olaylarını düzenleyip, ilahi bir takım niteliklere sahip olduğunu kabul etme, Allah ile beraber hüküm koyucu olarak görme, öldüğü halde yardımı istenecek olan görme, Allahın onu arşın yanında oturtacağını söyleme(tanrı oğlunu yanına oturtmuştur) (isa(a.s) için söylenen bu söz Muhammed(a.s) için de söylenmektedir.)velhasıl elçiyi Allahın risaletini getiren bir uyarıcı ve müjdeleyici olmaktan çok öte ve yükseklerde biri olarak kabul etmektedirler.Böylece elçileri örnek ve önderlik meydanından kaçırıp, onların yolundan saptıranları meydanlara çıkararak kaleyi içten işgal etmenin yolunu açmışlardır.

Oysa elçiler insanlara Allahtan başka rabb edinmemeleri için gönderilmişlerdi.

İleri gelen saygın kimseler ve büyük olarak görülenler

O gün yüzleri ateşte çevirilirken ah derler: ah ne olurdu bizler Allaha itaat edeydik, Peygambere itaat edeydik

Ya rabbena, demektedirler: doğrusu bizler beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler. Ahzab 66-67

Toplum mühendisi olarak görülen, yazar ve çizer takımı ile kitle iletişim araçlarını kullanarak insanlar arasında büyük büyü getiren, üst akıl sahipleri, refah içinde olan ileri gelenler ile, siyaset ve ilim adamları ile sözü dinlenir saygın olarak görülen insanların sapkın sözlerine uyma, onların hayat  tarzını hedef alma ya da benimseme.

Çoğunluğa Uyma

Bu kimseler doğru veya hak bir sözle karşılaştıkları zaman, bu sözü kendilerine göre değerlendirmezler, değerlendiremezler. Akıllarına ilk gelen şey, bu söze karşı gruplarının veya toplumlarının yaklaşımıdır. Grubun veya toplu­mun reddettiği bir şeyi, doğru da olsa bunların kabul etmesi söz konusu değildir.

Nitekim cahili toplumlarda yaşayan böylesi kimseler­den, şu ifadeleri sık sık duymamız mümkündür.,

“Bunca insan yanlışta da, sen mi doğrudasın?”

“Bunca insan bilmiyor da, sen mi biliyorsun?”

“Bunca insan aldatıldığının farkında değil de, sen mi farkındasın?”

Bu kimselerin mantığına göre, iyi veya doğru çoğun­luğun yani toplumun kabul ettiğidir.

Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.Enam 116

Ataları ilah edinmek

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde: “Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!… Bakara 170

Geçmişe akletmeksizin bağlılık, körükörüne gelenek üzere yürümek insanların sosyolojik bir zaafiyetidir. Çünkü insanlar sapkın atalarını bu noktada daha yetkin ve tecrübeli olarak gördükleri gibi onları bilgili ve aşılamaz olarakta görmektedirler.Hal bu iken onlardan gelenleri de kendileri için bir tabu ve sorgulanamaz olarak kabullenirler.

Bu, öyle bir konuma gelmektedir ki Allah’ın indirdiğine rağmen olmuştur..

Bunun anlamı, ataların Allah’tan da daha bilgili ve doğru yol sahibi olduğudur.

Mutlak ve yanılmaz akıl olarak Allah’ın yerine atalarını koyarak bunu direnç noktası olarak kabul etmişlerdi.

Burada kastedilen atalar esasen sapkın nitelikte olanlardır.Ya da Allah’ın indirdiğine  aykırı uydurmalar ortaya koyanlar veya sırf atalara yafta edildi diye kabul edilenler üzerinden bir şirktir.

Zira esasen atalar sorununa bakıldığında insanlığın gerçek atası aslında tevhid peygamberlerinden başkası değildir.Onlar da hiçbir zaman Allah’a ortak koşmayı değil aksine şirke karşı mücadele edenler olmuşlardır.

Ey Nuh ile beraber yüklediğimiz kimselerin zürriyyeti!, o doğrusu çok şükredici bir kul idi,İsra 3

Allah uğrunda O’na yaraşır bir çalışma içinde olun. O, sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Atanız İbrahim’in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap’ta da “Müslümanlar/Allah’a teslim olanlar” diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde desteğinizi ayakta tutun, temizlenmek için verin ve Allah’a iki elle sarılın. O’dur sizin Mevlâ’nız. Ne güzel Mevlâ’dır O, ne güzel yardımcıdır O! Hacc 78

Allahı tespih eden salih kimseler

Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: “Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?” Derler ki: “Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı.Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Seni unutmamaları gerektiğini unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular.”Furkan 18

Allah’ı anan ve verilen nimetler ile ömür sermayesini Allah için kullanan takva sahibi insanlara, yaklaşımdaki aşırılıklar neticesinde ilahi bir takım nitelikler onlara verilmiş onların manevi varlıklarından ya da türbelerinden çocuk isteme, eş isteme, işlerinin düzene konulması gibi daha bir çok  yardım ve himmet talebinde bulunarak bu insanları Allah’a ortak koşanlar az değildir.

Hevasını ilah edinme

Nefsinin arzularını, rahatını, eşini, işini, topu, popu, türküyü, şiir, iktidar, saygınlık vs. gibi nefse hoş gelen meyillerini ön plana çıkarıp hayatın odağına koymak. Allah rağmen tercihte onu tercih etmek.

Gördün mü hevasını ilah edineni .Furkan 43

Ona, “Allah’tan kork” dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o. Bakara 206

De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah’tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.”Tevbe 24

Atalarının gelenek ve görenekleri ile milli değerlerini, kendi soyunu devam ettireceğini sandığı ya da kendisine güç verdiğini düşündüğü oğlunu; dayanışma içine girdiği kardeşi ya da kardeş gibi gördüğü sırtım yere gelmez dedikleri; kendisinin dayanağı, yuvasının toplayıcısı ve cocuklarının annesi veya evinin direği eşi, çocuklarının babası; ırkı veya arkadaş grubu ile cemaati veya çevresi; meyilleri; saygınlık, itibar ve kimlik kazandığının zannettiği ticaretinin zarar uğraması; liman ya da sığınak olarak görüp huzur bulduğu evi ya da meskeni onun müşrikliğinin alameti olabilir.

Evladı ortak koşma

Allah onlara ruhta, bedende güzel bir çocuk verince, kendilerine verdiği nimete ikisi birden Allah’a ortak koşmaya başladılar. Allah onların ortak koştuğu şeylerden arınmıştır. Araf 190

Evlada karşı olan sevginin onunla Allah arasında bir tercihte onun seçilmesi, onun Allahtan daha çok sevilmesi,Ona daha çok önem verilmesi, tercihler yapılırken Allah değil de onun gözetilmesi Onu Allahtan üstün görmektir.

Cinleri Allaha ortak koşma

Allah’a bir de cinleri/gözle görülmeyen yaratıkları ortak koştular. Oysaki, onları O yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler. Şanı yücedir O’nun! Onların nitelemelerinin ötesindedir O!Enam 100

İnsanlar gözle göremedikleri bir takım varlıkları ya da kendilerince oluşturdukları görünmez güçleri  bunların varlık üzerinde etkileri var imişcesine yönelmiş onlardan korkmuş ve hatta onlara sığınma gereği hissederek, Allahın yaratmasını , ona sığınmayı arkalarına atarak ona ortaklar koşmuşlardır.

İzzet ve onur için koşulan ortaklar

Kendilerine onur ve destek olsunlar diye Allah dışında ilahlar edindiler.Meryem 81

Birisi ya da birileri yanında izzet göreceğini kabul etmekte böyledir. Allah’a rağmen kendi cemaat ve grubu ile yanında izzet bulacağını zannettiği her şeyi Allah’a ortak koşmuş demektir.

Kim azizlik, şan ve şeref istiyorsa, (bilsin ki) şan ve şerefin tamamı Allah’ındır.. Fatır 10

Yardım edilmesi için

Yardım edecek mercii  ancak Allahtır.

Yalnız sana yöneliyorsunuz ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.fatiha 5

Fakat buna rağmen yardım etmesi için ilahlar edinmeye çalışan insan tipi vardır. Ona ilahi bir takım güç verir.Nazar boncuğu,uğur getirici bir takım taş ve nesneler, adamı, eşi, dostu, şeyhi veya cemaati ile meclisi ve aşiretinin kendisine yardım edeceğini umarak Allah’ı arkalarına atar.

Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler. yasin 74

Müridim ister doğuda olsun ister  batıda. Hangi yerde olursa olsun yetişirim imdada şeklinde bir takım tarikatlarda bu anlayış makes bulmuştur.

Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah’ın yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz! Neml 62

Şimdi geylani, şeyh, nasıl olurda müridin imdadına yetişir.Oysa Allah bunu yapanın kendisi olduğunu söylerken nasıl oluyor da bunlar imdada yetişen olarak kendilerini görüyor ya da insanlar bunları görüyor..saidi Nursi kendi kitabını yardım edici olarak görmektedir.

“…o Risalenin hem Ankara hem Denizli Mahkemelerinde galip gelmesiyle ve perde altından etkili bir şekilde yayılmasıyla talebelerine berat kazandırmağa sebep olduğu (Şuâlar, On Beşinci Şuâ, a.g.e, c. I, s. 1116.”)

 “… (Isparta’da) hükûmet dairelerinden birisi… gecenin en soğuk anında üç saat yandı. Yangın; bitişikteki mağazaya hızla ilerliyordu. Mağaza Risale-i Nur’un bir talebesine aitti. “Biz yanıyoruz, mahvolduk.” diyerek yanıma geldi.Ben de iki gün evvel mağazada bulunan Ayet-ül Kübra’nın bazı nüshalarını istemiştim ama getirmemişti. Demek o ateşi söndürmek için kalmıştı. Risale-i Nur’u ve Ayet-ül Kübra’yı şefaatçı yapıp: “Ya Rabbi kurtar” dedim. Üç saat o dehşetli yangın, bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki

dükkânları tamamen yaktı, yıktı. Risale-i Nur’un ve Ayet-ül Kübra’nın korumasında olan mağazaya ilişmedi. Altındaki şakirdin dükkânı da sağlam kaldı…Emirdağ Lahikası, Yirmi Yedinci Mektup, a.g.e,c. II, s. 1723

De ki: “Ben ancak Rabbime yakarırım/çağırırım. Ve hiç kimseyi O’na ortak koşmam.”

De ki: “Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim.

De ki: “Allah’tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O’nun dışında bir sığınak da asla bulamam.

“Ancak Allah’tan bir tebliğ ve O’nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim.” Allah’a ve O’nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır. cin 20-23

Bunlardan istenenler insani olarak gücü üstünde olanlardır. Oysa insan ilişkilerinde.Takva ve iyilik  üzere yardımlaşma olur fakat şeyhinden geylaniden hanımından istediği gibi su, yemek isteme, çorabını getirmesini istemiyor.Ancak Allahtan istenecekleri bunlardan istiyor da üstelik onların yardım ettiğini söylüyorda(neml 62) böylece Allah’a ortak kıoşuyor.

Ölüleri ortak koşmak

Hem o kimseden daha şaşkın kim olabilir ki Allahı bırakır da kendisine Kıyamete kadar cevab veremiyecek kimselere duâ eder onlar ise onların duâlarından gafildirler.Ahkaf 5

Öldüğü halde, ölmemiş gibi görülerek kendinden yardım dilenilenler o kadar çoktur ki bunların ölmediği hala yaşadığı zannedilir.Bunun içindir ki yetiş ya Ali, Yetiş ya Hamza, yetiş ya geylani vs. şeklinde bir takım dualarda bulunurlar.

Bu durumda onların ölü kabul edilmemesi birinci yanlış iken diri gibi hatta Allah gibi yardım edeceği kabul edilerek Allah’a ortaklar koşulmaktadır.

Bu özellikle atalar, kutsallık atfedilen ruhlar veya alim ,şeyh,hoca vs şeklinde kişilere atfedilir.

Verilen Nimete Karşı Nankörlük

Siz beni Allah’a karşı nankör olmaya ve hakkında bilgim olmayan şeyleri ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi O Üstün ve Bağışlayıcı olana çağırıyorum.”Mümin 42

İnsanların büyük çoğunluğu, Rabb nimet verdiği halde bu nimetleri amaç haline getirip onları şükür vasıtası kılma yerine nankörlük vesilesi kılmaktadırlar.

İşte bahçe sahiplerinin kendilerine verilen mahsulu Allah’a tercih etmeleri gibi.

Dediler ki:Rabbimiz sen eksiksiz ve münezzehsin!  bizler doğrusu zalimlermişiz. Yazıklar olsun bize, dediler, biz gerçekten azgınlarmışız. Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz.Kalem 29-32

Onlara örnek olarak şu iki adamı ver: Bunlardan birine, üzümlerden oluşan iki bağlık vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, aralarına da ekinler serpiştirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş o adamdan hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin ortasından bir de nehir fışkırtmışız. Adamın başka bir geliri de vardı. Bu yüzden, arkadaşlarıyla konuştuğu bir sırada ona şöyle demişti: “Ben, malca senden zengin, insan unsuru bakımından da güçlü ve onurluyum. Ve böylece, öz benliğine zulüm ede ede bağlığına girdi. Şöyle konuştu: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.” “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim.” Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: “Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?” “Lâkin, o Allah benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” “Bağına girdiğinde, ‘Mâşallah, kuvvet yalhız Allah’tandır!’ desen olmaz mıydı? ….. Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturuyor ve şöyle diyordu: “Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!”Kehf 32-42

İnsanların birbirlerini Rabler edinmesi

Bir sevgi ki ilahi bir sevgi iken onun Allahtan başkasına yöneltilmesi sözkonusudur. Bu sevgi ile Allah sevgisi arakaya atılır. Öncelenen, değer verilen, hayatın odağına konan başka bir şeydir. Hayat buna göre şekillenir, ilişkiler buna göre belirlenir. Ona karşı bir aşk ve sevgi duyarda onunla huzur bulur, onu tercihlerinde öncelikli kılar.onu öyle sever ki her yerde onun resmi vardır. Evine onun resmini asar, telefonuna onun resmini koyar, sosyal medya hesaplarında o vardır. Trans haline geçer ona olan kör sevgiden hep onun ismini anar:

Bu, onun için eşi, çocuğu, işi, parası, makam ve mevkiisi, ile nefsi olabilir. Aşırı Hürmet ve Saygı insanı uçuruma sürükler.

İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah’ın aşağısında bazılarını Allah’a eş tutarlar da onları Allah’ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındırlar. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah’ta bulunduğunu, Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlayabilseler! Bakara 165

De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah’tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. Tevbe 24

İman ettik derler ama Allahtan korkar gibi insanlardan korkarlar.Bu korku ile onlara tabi olarak Allah’ı arkalarına atarlar.Sanki böylece güvene ve huzura erecekler..

İnsanlar içinden öylesi vardır ki, “Allah’a inandık” der fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gelen fitneyi Allah’ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelirse kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Biz sizinle beraberdik.” Allah, âlemlerin göğüslerindekini en iyi şekilde bilmiyor mu? Ankebut 10

Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim. Al- İmran 64

Tarih boyunca görülmüştür ki bir insanın veya bir toplumun bir insana karşı aşırı sevgisi, bağlılığı ve eleştirilemezliği onu putlaştırmaya götürmüş ve o tanrı mertebesine çıkartmıştır. Öldükten sonra putlaştırılan insanların dışında, bir de kendilerini herkesten üstün ve önemli gören ve henüz yaşıyorlarken kendilerini putlaştırmış insanlar da mevcuttur. Halk bu tür insanların önce şahıslarına sonra heykellerine tapmışlardır. Bunların başında eski Mısır’da yaşamış Firavun gelir ki, halkına kendisini rab olarak tanıtmış “Ben sizin en yüce rabbinizim” “Benden başka ilah tanımıyorum” gibi sözler sarf ederek, Musa’nın Tanrısının hükümleri/kuralları benim yönetimimde geçersizdir. demek istemiştir.

Yine hayattayken kendini heykeller ve posterlerle putlaştıranlar arasında katılan Sapar Murat Niyazov Türkmenbaşı gibiler (Burgipa ve Bin Ali) zikredilebilir. Kendi adını taşıyan saraylar, havaalanları, stadyumlar, müzeler vs. yaptırmış böylelikle kendisini bir kurtarıcı olarak lanse ettirmiştir.

Hindistan’da Budizm, inanç esasları ve uygulamaları ile pagan/putperest batıl bir öğreti ve ateist bir dindir Buda’ya karşı coşkulu bir sevgi, derin bir saygı ve korku duyuyorlardı. Buda’nın ölümünden sonra putperest Brahmanlar, seri bir şekilde Buda heykeli yapmaya başlamışlardı. Buda’ya karşı duyulan aşırı sevgi zamanla bu heykellere tapmaya onları putlaştırıp ilahlaştırmaya dönüşmüştür. Bundan böyle Buda’nın sözleri bir ilah sözü gibi hayatı düzenleyen kurallar olarak kabul edilmiştir..

Bazı peygamberler (Hz. Üzeyr ve Hz. İsa) bazı liderler/önderler ve ıslahatçılar ölümlerinden sonra ilah yahut yarı ilah ilan edilmiş, ikon ve heykelleri yapılarak putlaştırılmışlardır. Müşrik Araplar da ölen saygıdeğer kişilerinin adına ve anısına heykel yapmışlar, sonra ona tazim ede ede işi tapınma hâline dönüştürmüşlerdir.

Roma halkı da Sezar’ı kazandığı büyük zaferden dolayı, genel kurtarıcı olarak görmüş ve senatoda heykelini dikip tanrılaştırarak Sezar’a ve onun gücüne tapmışlardır. İnsanın yine kendisi gibi olan başka bir insana olağanüstü güçler atfedip tapması onun duygusallık ve iman zafiyetinin bir göstergesidir.

Uzak sayılmayacak bir tarihte Rusya’da Joseph Stalin de yaşıyorken bir ilah durumunda idi. Ülkesinde dine ait bütün hükümleri kaldırıp yasaklamış halk kendisine tapınır hale gelmişti.

Kurtuluş zaferinden, liderliğinden ve Türkiye’ye getirdiği devrimlerden dolayı, bir kesim tarafından kendi ideoloji ve/veya ekonomik ve sosyal statülerini topluma benimsetmek için Atatürk’e de tanrısal paye verilmiş ve ilahlaştırılmıştır. Bizzat kendi ifadesiyle, “Benim naciz vücudum elbette bir gün toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demesine karşın Cumhuriyet Gazetesi “Atatürk yarı ilahtır,Türklerin babasıdır.” şeklinde yazarken;  şair Behçet Kemal Çağlar şöyle

bir şiir kaleme almıştır:

“Kaç yıldır Türkçeydi tanrının dili

İnsana ne ilah ne de sevgili

Ne ana ne baba aratıyordu

Her an yaratıyordu.”

“Ecel, alçak ecel ne güzel kıydı

Fani olmasaydı o da tanrıydı”67

“Her şey “O”dur/ O, her şeydir.

Her yerde Atatürk; yerdedir, göktedir.

Sudadır, alanda olur, diktedir, pusudadır.”

Görünmezi görür, bilinmezi bilir

Duyulmazı duyar, sezilmezi sezer!

Elimizi yüzümüze kapıyoruz

Biz sana tapıyoruz”68 dizelerini yazmıştı.

İnsanlar, ülkelerinin kaderlerinde müspet rol oynamış, devrimler yapmış, vatan kurtarmış, zafer kazanmış veya dağınık ulusları bir ulus hâline getirmiş olan liderler, komutanlar yaşadıkları sürede “Tek Adam” olarak putlaştırıldıkları gibi öldükten sonra da aynı hâli devam ettirilmiştir. Keza bazı edebiyatçılar da tanrılıkla rütbelenmişlerdir.

Örneğin ünlü Alman edibi Thomas Mann, Tolstoy’a bayağı bir tanrı gibi tapındığını yazmakta,

Maxim Gorki de Tolstoy’u bir tanrıya benzetirken şu ifadeleri kullanmıştır: “O alçak gönüllülüğü ile tahtında oturan ve bütün tanrılardan daha üstün olan bir Rus tanrısıdır. Ona bakarken düşünüyorum, bu insan bir tanrıya benzemektedir.”

Eski Mısır halkı Firavunlara tapmışlardır.

Buda ve Konfüçyus gibilere yarı filozof ve yarı tanrı olarak inanılmış ve felsefi doktrinleri binlerce insan tarafından benimsenmiştir.

Roma’da da tanrıyı, iktidarlara zafer kazandıran kahramanlar oluşturuyordu. Çağlar ve medeniyetler ilerlese de ilkellikten kurtulamayan, asıl tanrıyı göremeyen/görmek, işitmek istemeyen insanlar, bu ideolojilerini tanrılaştırmak ve heykellerini putlaştırmaktan kurtulamamışlardır. O kadar ki Müslümanlar bile putperestliğin baş düşmanı olan dinlerine çeşitli hurafelerle putperestliğin izlerini sokacak kadar acizlik göstermektedirler. Bundan dolayı heykel yapmak dikmek ve sergilemek, bazı eşya ve maddeleri tabulaştırmak puta taparlığın sanat adı altında modern bir versiyonu durumundadır.

Afrikadaki bazı kabileler reislerinin kahramanlığını, heykellerle ebedîleştirmeye çalışmışlar ve putlaştırıp tapmışlardr. Onların temsil ettikleri sosyolojik/ideolojik özellikler adına tapınma edası içinde onların heykellerine gitmişlerdir.”Bir ulusu ya da bütün insanlığı ilgilendiren hamasi bir olay, büyük bir coşku, insancıl ve ulusal aşkı ve tapınmayı uyandırır. Onun içindir ki dünya tarihinde bir İlyada Nrebulungen,  bir şahname efsanesi,  bir Köroğlu veya Mustafa Kemal’in 1919 yılının 19 Mayıs‘ında Samsun’a ayak basması gibi olaylar toplumsal ve insancıl heyecanların ve kitle tapınmalarının bir yansımasıdır.” Sonuçta kitlelerin şükran duyguları ve kahramana duydukları aşk, büyük kral, büyük kumandan, büyük lider, büyük filozof, büyük hatipler oluşturur ve onları putlaştırırlar. Onlar aleyhinde bir söz söylemek büyük fırtınaların kopmasına sebep olur.

Denilebilir ki bir millet, kahramanlar ve ünlüler ürettikten sonra onları put hâline dönüştürüyorsa o millet o kadar hasta, dolayısıyla tek ilah inancından da o kadar sapma içindedir demektir. Genelde putlaştırılan şahsın ölümünden sonra, yerine geçenler de çoğu zaman kendi otoritelerini kabul ettirmek için, devam eden ilkellikle ruhi ve zihni olarak, hep ona sığınma, onun adını kullanarak işlerini rahatça görme, dolayısıyla o şahsa yönelmiş teveccühü sömürme yoluna girerler. Sonuç olarak din ve dünyaya ait belirgin hatalarına rağmen aidiyet ve sahiplenme duygusu ile hataları göz ardı edilen, hiç sorgulanmayan ve daima savunması yapılan, övülen şahıslar,  cemaatler, partiler, kulüpler, liderler, bazı üstatlar, ideolojiler vb. bir nevi tabulaşmış ve dolayısıyla putlaştırılmış olurlar. Bunlar artık ideolojik simge ve sömürü aracı olurlar. (Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2015/1, Sayı:21 hasan Tahsin feyizli)

Sebepleri İlah edinmek

Hiçbir şey için, “Ben bunu yarın kesinlikle yapacağım.” deme. Allah dilerse” şeklinde söyleyebilirsin.kehf 23-24

İnsanların “hep aynı sebepler aynı sonuçları doğurur” şeklinde özellikle materyalizmden (her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefi kuramıdır. Bir diğer deyişle madde, var olan tek özdür) devşirilme bir görüş olan determinizm ile sonuçları yaratanın sebepler olduğuna imanları ile yaratıcıyı değil sebepleri yaratıcı olarak görmektedirler. Bu, aslında Allah yokmuş gibi davranmaktır.Çünkü bu insanların çoğu  ya Allah’ı anmaz ya da ağız alışkanlığından dolayı bunu yapar ya da o sebeplerin sanki Allah’ı icbar kılacağını zanneder.

Bu hali ile de maddi sebeplere olduğundan fazla sarılır. Onları kurtuluşunun vesilesi sayar.

Rızık Allah’tandır der ama, Allah için rızıksız kalmayı göze alamaz. Rızıksız kaldığında  ise Allahın ona ummadığı yerden hesapsız rızık vereceğini düşünmez. Hep sonuçları bir sebebe bağlı gördüğünde şu olmasa, bu olmasa şöyle olmazdı der.

Sanki sonuçları belirleyen Allah değilmiş gibi söylemlerde bulunur..

Aslında bu bilimin ilahlaştırılmasına kadar gider ya da bilginin putlaştırılması. Zira bilimin içine herşeyi ele alıp, ona göre değerlemek, onun dar sınırları içine her şeyi sokmaya çalışmak, aşkın olan yaratıcıyı sınırlı olan ile tanımlamak, diğer taraftan bir çok etki ve yanlış anlama ve algılama içinde olan insanın kendini her şeyi bilen ve her şeyi değerlendirme gücünü kendinde bulması, insanın bilimi ve kendini ilahlaştırması değil midir?

Buradan sebeplere sarılmanın yanlış olduğu anlaşılmamalıdır. Zira burada eleştirilen durum sebepleri sonuçların yaratıcısı olarak görmektir. Oysa şunu bilmekteyiz ki sebepler ancak bir dua şeklidir.O isteğe icabet, tek yaratıcı olan Allah tarafından verilir.

Temel sorun aslında Allah’a elçi gibi bağlı olmamaktan kaynaklanır. Evet kimse seçilmiş elçinin sadakati gibi sadık olamaz. Ama Rabbin istediği de elçi gibi olmak değil, onun gibi olma yolunda cehd etmek, gayret göstermektir.

İşte Allahın elçisi gibi olma gayreti içinde olmayınca araya başka şeyler girmektedir. Art niyetli şeyhler, alim kılıklılar; ataların dini, hurafe dolu rivayetler; mal ve oğullar; makam ve mevkiiler; evlatlar ve dünyalıklar; nefisler…

Daha öncekilerin elçilere karşı gelmelerinin nedeni de, onlar gibi bir tevhid anlayışına karşı oluşlarıdır. Çünkü elçiler onların hayatlarında şirk olduğunu söylerken yaşamları itibari ile de onları ıslah üzere gayret etmişlerdir.

Üstelik  Allah, ayetinde, elçilerine karşı geldiler diyerek onların elçilerin anladığı şekilde şirki anlamak istemediklerinden de bahsediyordu.

Fakat elçiler öldükten sonra onları hayattan sürmek ya da öldürmek üzere ki bu sürme ya da öldürme, onları hayatın içine sokmama, uçurup kaçırma, onlara ilahi nitelikler atfetme, onlar adına yalan uydurma şeklinde olmaktadır.

Artık elçiler meydanlardan kovulmuş, toprağa gömülmüşken, meydanlara sapkın inançlı şeyh, alim,hoca vs. insanlar inerek cemaat ,tarikat adı altında meydanlara çadır kurup insanları buralara çağırarak, kendilerine kul edinmeye, dini ticari meta haline getirerek, haramı ve helali belirleme yetkisini kendisinde görerek ilahi bir takım niteliklere sahip olduğunu söyleyerek Allah’a bağlanmanın kendilerinden geçtiğini söyleyerek , Allah ile elçileri arasını ve kulları arasını ayırarak aslında Allah’ı ve elçisini inkar ettiler ve buna çağırdılar.

Onlar ki Allah’ı ve O’nun resullerini inkar ederler, Allah’la O’nun resulleri arasını açmak isterler de “bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz” derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler.Nisa 150

Diğer bir önemli husus insanların kendilerine verilen ilim, iktidar, mal, binekler, mevki, meslek, beceri ve çok çeşitli bolluk ve imkanlara  yaklaşımlarındaki aşırılıklardır.

Yüce Allah bunları insana bunları ölçülü bir şekilde verir. Çünkü bunlar hem fıtratın bir ihtiyacı olarak ortaya çıkar,hem de onun bu imkanlar ile Allah’a daha yakın olması için bir fırsat oluşturur.

mesela, “Fıtratın bir özelliği de insanda gıda ihtiyacını uyarmak, böylece rızık konusuna bağlı olarak bu ihtiyaca insanı yöneltmeyi sağlamaktır. Ama ne yazık ki insanların çoğu fıtratın bu özelliğini yani “yaşamak için yemek” ilkesini anlayamamıştır. Fıtratın insanda oluşturduğu lezzet duygusunu gayeleştirerek “yemek için yaşamak” şeklinde baştan sona yanlışlara sürükleyen bir ilke geliştirmişler; böylelikle fıtratın asıl amacından uzaklaştıkları gibi varoluş gerçeklerinin de dışına çıkmışlardır. Yine bunun gibi, fıtrat insanda havanın ve iklimin etkisinden dolayı giyinme ve barınak ihtiyacı oluşturur. Fakat nefsin arzuları insanı bu olunması gereken sınırda bırakmamış, fıtratın isteği olan bu durumu sevinip kibirlenmek, yeryüzünde gösterişli yürüyüp, büyüklük taslamak için bir vesile edinmiştir. Nefsi arzularına uyan insan, fıtratın belirlediği sınırı aşarak lüks evler ve gösterişli elbiseler edinmeyi, varoluşun gayesi gibi kabul etmiştir.”(Mevdudi dört terim.)

Aynı şeyi, insanda çeşitli eşyalara karşı istek meydana getiren fıtratın diğer unsurları için de söyleyebiliriz

Bununla beraber Allah kullarına rızkı bol bol seriverse Arzda azar ve taşgınlık ederlerdi. Ve lâkin dilediği kadar bir mikdar ile indiriyor, şübhesiz ki o kullarına habîrdir, basîrdir.Şura 27

Bu, tecrübe edilmiş bir hal olarak adem de vucut bulmuştu. İnsan onların üzerinde adem gibi bir fucura meylederek bir mülkiyet ve ebedilik istemiş böylece Rabbini ya unutmuş ya da hasım kesilmişti.

Ona malı döşedikçe döşedim. Gözleri önünde oğullar verdim. Alabildiğince imkanlar döşedim. Sonra daha da arttırmamı ister. Hayır muhakkak ki o bizim ayetlerimize karşı inatçı kesildi. Müddesir 11-16

….. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Seni unutmamaları gerektiğini unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular.”Furkan 18

Rabbin en büyük kerem sahibidir.O dur kalemle öğreten.İnsan bilmediğini öğreten. Hayır İnsan haddini aşar. Alak 3-6

 İnsanı  bir damla sudan yarattı. Bir de bakmışsın o, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiş.Nahl 4.

Share this content:

Yorum gönder