TEVHİD VE ŞİRK (İNSANLIK TARİHİ)-6
Ad kavmine baktığımızda,
Size önünüzden geçenlerin haberleri gelmedi mi? Kavmi Nuhun, Âdın ve Semudun ve daha onlardan sonrakilerin ki tafsıllerini ancak Allah bilir, onlara resulleri beyyinelerle geldiler de ellerini ağızlarına ittiler ve biz dediler: sizin gönderildiğiniz şey’i tanımıyoruz ve biz, sizin bizi da’vet ettiğiniz şeyden bir şekk içindeyiz İbrahim 9
Allah inancı olan bu kavimler “Allahın elçisinin getirdiğini” tanımıyorlardı. Onlar rivayet ve atalar dinine inanıp Allah’ı da bu dine göre tanımlıyorlardı.
Allah’a, elçinin anladığı , yaşadığı ve çağırdığı gibi icabet etmeye sırtlarını döndüler.Ama Allah’ın emrine parçacı, bir kısmına iman edip bir kısmını reddeden laik bir yaşam üzerinde kalmak üzere inat ediyorlardı.
Dediler ki: “Sen, yalnız Allah’a yönelelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? …”Araf 70….Rablerinin ayetlerine kafa tuttular, O’nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Hud 59
Toplumu şekillendiren, tiyatro,sinema,televizyon ya da genel adı ile medya ve kitle iletişim araçlarını kullanan üst akıl, sanatçı, topçu, popçu, türkücü , yazar, şiir, süslü söz sanat ustaları ile topluma büyük bir kibir enjekte ederek tevazuyu unutup verilen imkanlar ve güçle kibirlendiler.Bunu toplum olarak gördükleri gibi bu toplumun bireyi olarak teker teker kendilerinde de gördüler.
Âd toplumu yeryüzünde haksız bir biçimde büyüklük tasladı da şöyle dediler: “Bizden daha kuvvetli kim var?” Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın, evet O’nun, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Bunlar, bizim ayetlerimize de karşı çıkıyorlardı.Fussilet 15
Hatta şeytan onlara da vesvese vererek Adem’i düşürdüğü tuzağa düşürdü.
Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!”
“Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?” Şuara 128-129
Semud kavmi,
Semûda da kardeşleri Sâlihi gönderdik, dedi: ey kavmim! Allaha kulluk edin sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, sizi Arzdan o bitirdi ve onda ı’mar ve omrana sizi o ıktidar ve me’mur etti, onun için onun mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracaat edin rabbınız, yakındır, icab edendir.Hud 61
semud kavmine de ilim ve bilgi verilmişken iktidar da verilmişti. Hala şu an yaptıkları yapıların sırrı çözülememişken,onlar bu ilim ve iktidarı kötülük ve zulme evirerek bunları veren Rabbe karşı meydan okudular.Azgınlık ve tuğyan içine girdiler..
Kendilerini Allah’ın azabına karşı güvende hissetmek üzere kayalardan evler yontup bağ ve bahçeler yaptılar.Onlara refah ve zenginlik verildi. Ama onlar buna rağmen nefislerini ilah yerine koyarak yeryüzünde Allahın elçisinin ıslahına karşı fitne çıkarıp elçiye karşı azgın ve zorbaların işlerini takip ettiler.
Kardeşleri Sâlih onlara demişti ki: “Siz saygılı olmuyor musunuz?” “Ben sizin için emin bir resulüm.” Gelin Allah’ın koruması altına girin ama benim yöneldiğim gibi yönelin.. Siz burada güven içinde bırakılacagınız mı zannediyorsunuz?” O bahçeler, pınarlar, Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar içinde.” Keyif içinde, dağlardan evler yontuyorsunuz.” Gelin Allah’ın koruması altına girin ama benim gibi itaat edin.Ömür sermayesini heba edenlerden olmayın. Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar.Sen dediler: çok büyülenmişlerdensin. Şuara 142-154
Hatta onlara Allahın devesi verildiği halde ona karşı azgınca karşı çıkıp o ayeti keserek Allah’a karşı savaş açtılar.
Semûd inanmadı azgınlığından, En eşkiyaları ortaya fırladığı zaman. Allah’ın elçisi onlara şöyle demişti: “Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.” Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti. Şems 11-14
İşte semudda aynı şirk hastalığına düştü. İlim ve iktidar verildi, nimetler verildi.Bunların büyüsüne kapılıp, azgınlaşıp ebediliği isteme üzere evler ve sanat eserleri yontarak Allah’a karşı kuvvet gösterisinde bulunan kibirli, fesat zalimler olarak alemler için bir ibret vesikası oldular..
İbrahim a.s
İbrahim a.s’ın mücadele etttiği bir hükümdar da kendisine verilen iktidar ile azgınlaşıp kendisini ilahlık konumuna koymuştur.İşin ilginç tarafı hiçkimse yaratma ve diriltme iddiasında bulunamaz iken bu azgın böyle bir iddiada bulunarak Allaha karşı meydan okuma rezaleti içine girmiştir.
Allah kendisine mülk verdiği için, Rabb’i hakkında İbrahim’le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti: “Benim Rabb’im odur ki, hayat verir ve öldürür.” O da şöyle demişti: “Ben de hayat veririm ve öldürürüm.” İbrahim, “Allah, güneşi doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir” deyince, küfre sapan o adam şaşıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. Bakara 258
İbrahim a.’ın gönderildiği toplum da elleri ile yapılan taştan heykellerin bir takım güçlere sahip olduğunu söyleyerek Allahın uluhiyyet ve rububiyyetini parçalara bölüyor, bağlılıklarını gözle görülür hale getirmek üzere ve kalıcı kılmak üzere, tazim nişanesi olarak heykellerini yapıyorlardı..Aslında bu şu anda da görmeyen, işitmeyen, icabet etmeyen, ölü ya da cansız varlıklara verilen ilahi niteliklere de benzemektedir.
Paraya, altına, iktidara, atalara, tabiata, bilime, katlara ve yatlara, binek araçlara, Mala, makama, ticarete, mesleğe verilen aşırı değer onları birer put haline getirerek şirk koşmaktan farklı değildi.
Put, Türkçeye Farsçadan geçmiş bir kelimedir. Tapınma konusu hâline getirilmiş maddi obje olarak, bir hayvan, bir resim veya heykel kısaca Allah’tan başka ilah edinilen veya hayatın amacı kılınıp ilah hâline getirilen her şey put diye tanımlanır. Batı dillerinde putun karşılığı “idol” olup insan zihninde oluşturulan suretlerdir. İslam literatüründe put için “sanem”,”vesen” ve “nusub” ifadeleri kullanılır. Peygamberlerin bildirdiği vahiy esaslarından uzaklaşmış ilkel zihniyetteki insanların, taptığı şeyi görme veya dokunma arzuları ya da gördüğüne tapmayı istemeleri de onları put edinmeye yönelten sebeplerdendir.
tahtadan, taştan, madenden yapılmış putlarına gitmelerinin sebebi neydi? Onların maddelerinin veya şekillerinin güzelliği mi? Yoksa,taşıdıkları bir sembol, ifade ettikleri bir değer mi? Kainattaki hiçbir yaratığa sırf kendisi için tapıldığına rastlanmaz. İslam alimlerinden Fahreddin er-Razi ve Şah Veliyullah ed-Dehlevi gibi birçok alim bu görüşten yanadır. Her put ve heykel ona değer verenlerin ve tapanların kendi ideolojilerini sembolize etmektedir. Onlar kendi duygu ve inançlarını putlarına yansıtmış ve putların önünde eğilir gibi görünürken esasında kendi ideolojilerini yaşatmışlardır.Putların korunması; insanlara kabul ettirilmek istenen ideolojilerin beyinlerden silinmemesi, devamlı onunla karşı karşıya kalınması ve bu ideolojileri sahiplenen imtiyazlı (mutref) grubun bu putlar vasıtasıyla elde ettikleri menfaat ve makamların kaybolmaması içindir. Dolayısıyla her putlaşmış heykel, belli bir insanın düşünce ve ideolojisini simgeler. Put heykele gösterilen saygı da, o putlaşmış heykelin temsil ettiği kimsenin düşüncelerine olan bağlılığın göstergesidir. Böyle olmayacak olsa, insanların bir demir, bir taş parçası olan heykelin karşısında saygıya durmaları ne ifade ederdi? Gurur ve şahsiyet sahibi bir insan, bu cansız heykellerin önünde bir tapınma edasıyla saygıda durur muydu? Bu put heykeller, bir zihniyeti temsil etmiyorsa, Nemrud’un askerleri kırılan bu taş ve tahta putları için Hz. İbrahim’i niçin ateşe atsınlardı? Bundan dolayı puta tapıcılığın kökenini ve psikolojisini insan tabiatında aramaktan ziyade, onun iradesinin yanlış tercihinde aramak lazımdır. Aslında, İlahi olan din mensupları da kendilerini görsel put edinmelerinden kurtaramamışlardır. Hz. İbrahim kavmine “Siz dünya hayatında sevgi ve dostluk olsun diye Allah’ı bırakıp birtakım heykel putlar edindiniz” demişti. Hz. Peygamber (s.a.v.), müşrik Arapları Allah’ın birliğine ve O’na ibadete çağırdığı zaman, onların ileri gelenleri “Yürüyün put ilahlarınıza onlara bağlılıkta (Mekke putçu kalacaktır diye) direnin” demişti. Putların yanında yer alıp onlara sığınılarak yapılan her eylemin arkasında, yukarıda geçtiği üzere ideolojik bir yapılanma,bir hayat tarzı ve bu hayat tarzı ise Allah’ın hüküm ve hâkimiyetini dışlamanın örtülü göstergesi olarak ortada durmaktadır..
Şunu da iyi anlamak gerekir ki İbrahim a.s’ın mücadele ettikleri putlar değildi. O, toplumun şirk inancına karşı çıkmıştı. Putları kırması ise o toplumda belirgin olan şirk inancının taştan heykeller şeklinde var olması idi. Zira bugün kendilerine Müslüman diyen bir çok insan artık Allah’a şirk koşulmuyor, heykellere, taşlara tapılmıyor diyerek şirk inancının taşa , ağaca, buda heykeline tapma veya hindistandaki gibi ineğe tapma olarak görürken aslında atamız olan İbrahim a.s’ın putlar ile değil, şirk koşulanları ki, bu her ne olur ise olsun, mücadele ettiğini ıskalamaktadırlar. Tabii bu, şirk kavramının ne olduğunu bilememekten ya da onun yüzeysel olarak bilinmesinden kaynaklanmaktadır.
Lut kavmi
cinsel arzularını Allahın önüne koyarak azdılar.Hatta öyle azgınlığa gittiler ki kadınları bırakıp erkeklere gittiler.
Ve Lut… Toplumuna şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiçbirinin yapmadığı bir iğrençliğe mi girişiyorsunuz?”
“Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz.” Toplumunun cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: “Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik tutkunu insanlardır.” Araf 80-82
Lut kavmi cinselliği önceleyip onda aşırıya giderek Allah’a karşı sorumluluklarını reddettiler.Çünkü sapkın ilişkiye karşı öyle bağımlı idiler ki hayatın tüm ilişki ve kavramları,hukuk ve iktisadı ile sosyal yaşamı buna göre şekillendi. Allah’ı arkalarına attılar.
Bu tür bir azgınlık şu anki dünya da da revaç bulmuş ve insanlar bu pisliğe batırılmaya çalışılmıştır.
Bu insanlar için Allah yerine sapkın cinsel arzular daha önemli idi.Onun tatmini ve onun peşinden koşma daha önemli idi.Ondan hoşlanıp,onu elde etmek için hudutları aşıp tuğyan ettiler.
Şuayp kavmi,
Şuayp a.s’ın gönderildiği kavim ise ticaretle uğraşıyordu.Fakat ticaret üzerinden biriktirme arzusunu hedefliyorlardı.Çünkü Ticareti ahlaki olarak değil, ölçü ve tartı da hile yaparak insanların mallarını haksızca almayı hedefliyorlardı.
Bu durumda apaçık haksızlık yaparak yeryüzünde düzeni bozuyorlardı.
Bu davranışın çıkışı ise Allah’a karşı sorumluluklarını kabul etmemeleri ve yine ahreti reddetmeleri ya da bilseler dahi gereğini ifa etmemelerindendi.
Bu halde onlar apaçık bir şekilde kazancı hayatın odağına koyarak onu varlık nedenleri olarak görürken -hayat ekmek kavgası anlayışı -bir yandan da onun üzerinde diledikleri gibi harcama yetkisini de kendilerinde görerek mülkün sahibi olarakta kendilerini görüyorlardı.
Medyen’e, kardeşleri Şuayb’ı göndermiştik. Dedi ki: “Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet, bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum.” “Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah’ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim.” Ya Şuayb, dediler: atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmamızı sana namazın mı emrediyor? Oysa sen, çok akıllısın.(Bu tür öğütler akıllı adam işi değil)Hud 84-87
Firavn
Fir’avn,Güç ve iktidar, mülk sahibi olarak belirgin bir şekilde Allah’a karşı ortak koştu.Onun şirk tanımlarını kendinde toplayan olarak belirgin örnekliğini Allahın şu haberlerinde görüyoruz.
Firavun dedi: “Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum.Kassas 38
Dedi: “Benden başka ilah edinirsen, yemin olsun seni zindanlıklar arasına atarım.Şuara 26
Halkını bir araya toplayıp seslendi. Dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim.”Naziat 23-24
Firavun, halkına şöyle dedi: “Ey halkım! Mısır’ın mülkü ve benim altımdan akıp giden şu nehirler benim değil mi? Görmüyor musunuz?”Zuhruf 51
Bu azgınlık içinde kibirlenen firavn yeryüzün fesada bürümüş ve insanları da kendisine köle edinmiştir.Kendisine gelen elçiye karşı da apaçık meydan okuyarak, Alemlerin rabbi de kim ? diyerek azgınlığını ağzı ile de ifşa etmiştir.
Belkıs
Güneşi Allah’a ortak koşan topluluk olarak varolan sebe ülkesi,
Onu ve toplumunu, Allah’ın altında güneş’e secde eder buldum. Şeytan onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu bulamazlar.Neml 24
Bu, hala şu anda varolan bir şirk inancıdır.Zira bunlara benzer şekilde şu anda japonya da da imparator güneş ilahesinin torunu olarak kabul edilir.
İlahlarla ilgili inançlara göre birbiriyle hem kardeş hem karı-koca olan Gök (Baba Tanrı) ile Yer (Ana Tanrı) bütün Japon adalarını ve diğer Tabiat Tanrılarını doğurmuşlardır. Bu iki ilah inancı etrafında dönüp dolaşan başka Tanrı inanışları da vardır. Nakledildiğine göre Japonya ‘da 8.000.000 ilah vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. ilahlar dışında her meslek sahibinin de ayrı bir ilahı vardır.
İsrailoğulları
Ve Mûsa ile kırk gece için sözleşmiştik de siz bunun ardından buzağıyı tanrı edinmiştiniz. Zulme sapmıştınız siz.Bakara 51
Buzağı kavmin onlara yükletilen süs eşyalarından olarak onların kültürleri ve inançları ile esasen dünyaya olan bağlılıkları idi. Şu halde dünya sevgisi onlara içirildi.Bu dünyevilik içinde Allahı tanımladılar.
Zira bu Musanın ilahı ve o unuttu diyecek kadar Allahın elçisine Allah’ı öğretmeye çalıştılar.
Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: “Bu, hem sizin hem de Mûsa’nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu.Taha 88
Hatta israiloğullarında kutsallığı , samiri adında biri çıkarak elçinin eserleri(bıraktıkları) üzerlerinden buzağıya kutsallık atfederek dini karıştırma çabası içine girdi. İsrailoğulları da buna kanarak şu anki mevcut inançların benzerini ortaya koydu. Zira elçinin eserlerinden bir avuç alarak onu kendi şirk inancına meşruiyet kazandıranlar tarikat çevresinde oldukça yaygındır.
Din adamlarını ve Meryem oğlu İsa’yı Rab edinmek
Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah’tan başkasına yöneliyorsunuz/kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah’tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.Tevbe 31
İşte onları elçinin yerine koyarak
onları şefaatçi edinmek,
Onları bağışlayıcı olarak kabul ederek el verme ,günah çıkarma,
Onları Allah’a yaklaşma ve kesin kurtuluş vesilesi olarak görme,(Birçok tarikat şeyhi şefaat kavramı üzerinden insanları aldatmaktadırlar.)
Onları tabiat olayları üzerinde etkili görme, onlardan yardım isteme,
Onların sözlerini kayıtsız ve şartsız doğru olarak kabul edip teslim olmak,
Onların vucut ifrazlarını değerli görüp,insan üstü olarak kabul etme.
O’nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, “Onlar bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.” (derler). Ayrılığa düştükleri bu konuda onların arasında Allah karar verecektir. Allah kuşkusuz, yalancıları ve nankörleri doğru yola iletmez.Zümer 3
Allah’ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanları, uydurup durduklarıydı. Ahkaf 28
Din adamlarını veya bu kılıktaki insanları rabbler edinenler onları kendilerinin dini terbiyecisi olarak görenlerdir.Onların her söylediklerini şüphesiz kabul edip, elçinin önüne geçiren hatta onların keşif,rüya gibi yollar ile Allah ile doğrudan irtibata geçtiğini söylemekte ve bunların haram ve helallerini Allahın helal ve haramları olarak kabul ederek, onları eleştirilemez olarak görüp onlara itaat etmektedirler. Din adamlarını, şeyh, hoca, üstad v.s gibi, hüküm koyucu ve belirleyici olarak görme, icmayı da Allahın kitabı gibi bağlayıcı görme de bu nokta da rabbler edinmenin diğer bir görünümüdür.
Bunlardan bir çoğu kelimeleri yerlerinden oynatır, dillerini eğip bükerek, tahrif ederken,elleri ile yazdıklarını bu Allah katındandır diyerek insanlara iletmekte ve insanlarda onları böylece bilerek ya da bilmeyrek Rabbler edinmektedir.
Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler.Tevbe 34
Bunlar insanların emeklerini, mallarını, paralarını alır, aldıkları gibi bunu sürekli hale getirmek içinde insanları Allah yolundan saptırırlar. İşte alim, hoca, şeyh gibi insanların din tacirliği gibi ciddi bir tehdit oluşturacaklarını da yüce Allah insanlara haber vermektedir.
Bu manada salih kişilerden olan mezhep imamlarına atfedilip onların söylemediklerine rağmen onların adına söylenen sözleri sırf onların adı geçti diye haram ve helal kabul etmekte bu manada din adamlarını rabbler edinmekten başka bir şey değildir.
Hatta mesnevi de;
Yavrum veliler de Allah çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın… Allah, mallarını, canlarını korur; onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güdenden, onların öcünü alan Allah’dır. Allah dedi ki: Bu Veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzülerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir
( Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 Cilt 3 Beyitler-7-8, sayfa 75-80.)
Meryem ve oğlu İsa ile Uzeyr’i ilah edinme
Yahudiler: “Uzeyr, Allah’ın oğludur.” dediler; Hıristiyanlar da: “Mesih, Allah’ın oğludur.” dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar!Tevbe 30
Allah buyurduğu vakit: Ey Meryemin oğlu Isâ! Sen mi dedin o insanlara; «beni ve anamı Allahın yanında iki ilâh edinin» diye? hâşâ, der: münezzeh sübhansın yarab! Benim için hakk olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz, eğer söyledimse elbette ma’lûmundur, sen benim nefsimdekini bilirsin: ben ise senin zatindekini bilmem, şüphesiz ki sen «allâmülguyub» sun. Maide 116
Allah’ın oğlu ve eşi olarak kabul etme. Hristiyan ve yahudi inancında (Uzeyr Allahın oğludur kabulleri) elçileri aşırı yüceltme ve onları Allah’ın yanında veya oğul noktasında görme doğal olarakta ilahi niteliklere sahip olduklarını kabul etme anlayışına götürmektedir ki bu da elçileri Allah yanında ilah olarak görme şirkine batırmaktadır.
Share this content:
Yorum gönder