TEVHİD VE ŞİRK (İNSANLIK TARİHİ)-3
İbrahim a.s tevhidi hayatında gösteren olarak hanif vasfına sahip iken onun istikametini Allah’a doğru kılması ve bununla birlikte her şeyde onu görmesinin tezahürlerini şu ayetlerde ortaya çıkan hayat tarzında da görmekteyiz.
De ki: “Benim desteğim ve omuz vermem, kulluğum/bağışım, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Enam 162
Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Siz neye yöneliyorsunuz ?” Dediler: “heykellere yöneliyoruz.. Onlara boyun eğmeye devam edeceğiz.” Dedi: “Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı?” “Size yarar sağlıyor yahut zarar veriyorlar mı?” Dediler: “Hayır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk.” Dedi: “Gördünüz mü neye yöneliyorsunuz!” “Siz ve o eski atalarınız!”
“Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum.” “O yarattı beni, O yol gösteriyor bana.” “O’dur beni doyuran, içiren.” “Hastalandığımda O’dur bana şifa ulaştıran.” “Beni öldürecek, sonra diriltecek O’dur.” “Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O’dur.” Yarab, bana bir hüküm ıhsan et ve beni salihler arasına kat.. Ve bana sonrakiler içinde bir «doğruluk dili» tahsıs eyle. Ve beni nimet cennetinin varislerinden eyle….. “Herkesin diriltileceği gün beni utandırma.” “Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar.” “Yalnız temiz bir kalple Allah’a varan kurtulur.” Şuara 70-89
Hanif olan İbrahim a.s’ın bu sözleri hanifliğin pratik yansımalarını ortaya koyması açısından üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gerekir.
İbrahim a.s tüm hayatını Allah’a tahsis eden olarak ona kendini adamıştır. Bu adanmışlık Alemlerin Rabbine eksiksiz ve tam güvendendir. Bu güven ile aç, susuz, hasta,hüzünlü ve korkak olmayacağını veya kalmayacağını bilmektedir.
Bunun içindir ki nefsinden başlayarak toplumunu sorgulamış ve onlar ile onların sapkın atalarını Allah’a rağmen ortak kabul ettiklerini reddetmiştir.
Onları reddederken başka bir ilah ya da rabb edinerek değil, Rabbliği tüm alemi kaplayan dolayısı ile de başka bir rabbe boşluk bırakmayan Allah’ı aleminin ve alemlerin rabbi olarak kabul ederek yapmıştır.
Kendisini terbiye ve ıslah eden, ahlaklandıran olarak onu görürken, Toprağın değil, patronun değil, idarenin değil, Alemlerin rabbinin kendisini doyurduğu, Göğün ya da tabiatın değil, yağmurun ya da vatan ve halkın değil Alemlerin Rabbinin kendisini suladığını, Toprağın bitkilerinin, doktorun, ilaçların değil Alemlerin Rabbinin kendisine şifa verdiğini, Kurşunların değil, hayvanların değil, insanların değil, Alemlerin rabbinin kendisini öldüreceğini, Toprağın, , malın veya paranın “oh be dünya varmış ya da yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum” diyenlerin dediği gibi değil, ya da hesap sorucu ve kendisine karşı hesap verilecek doğal olarakta kendisine karşı sorumlu olunan olarak Alemlerin Rabbinden başkasını yönelmemiştir.
Aksine günahlarının affedilmesini isterken, bu yönelişte olduğu halde dünyaya değil, nimet cennetlerine varis olmayı istemiş ve bunun yolunun da kalblerin temizliğine bağlayarak, selim bir kalp sahibi olmayı Alemlerin rabbinden istemiştir.
İbrahim a.s’dan hanifliği, ciddiyet ve samimiyet olarak sıfatlandırabilriz.
öyleyse hanifliği dini mensubiyet olarak da niteleyebiliriz.
Çünkü din borçlanma ve bu borçlanmanın gereği olarakta hayatın tümünde itaat ve boyun eğme anlamına gelir.
O halde kendisine itaat edilip, boyun eğilecek olan Allah ise bu dinde ancak Allah’ın ya da Allah’a olan din(itaat ve boyun eğme) olmalıdır.
Bu dinin adı islamdır. İslamdan başka bir din arayandan zaten bu din kabul edilmeyecektir. Zaten Göklerde ve yerde herşey islam dini üzeredir. Aksi bir din gökler ve yer ile de çatışma demektir.
Kim İslam’dan/Allah’a teslim olmaktan gayrı bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana düşenlerdendir. Al-i İmran 85
Hâlâ Allah’ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysa ki, göklerdeki şuurlulur da, yerdekiler de ister istemez O’na teslim olmuşlardır ve yalnız O’na döndürüleceklerdir. Al-i İmran 83
Çünkü bu din, halis dindir. onun halisliği saf olmasındandır. Bu saflık ise onun şirke bulaşmaması veya onun şirkten korunmasındandır.
O halde bu dinin mensubu muhlis olandır. İşte hanifler muhlis olanlardır.
İhlasa erdirilmiş olan demek olan muhlis, Yalnızca Allah’a boyun eğip ona itaat edendir. Bu da Allah’a karşı olan samimiyettir.
O halde samimiyet Yalnızca Allah’a boyun eğme ise Ondan başka herşeye O’na rağmen bir başkaldırı olmaktadır.
Her zaman denizlerde fırtınalar içinde kalmış kimse gibi olduğunu idrak ederek saf bir şekilde ona yönelmek muhlisin tanımı olarak ortaya çıkar.
O, odur ki sizleri karada ve denizde gezdirtir, hattâ gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıb hoş bir heva ile aktıkları ve tam onunla ferahlandıkları sırada ona şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her yerden onlara dalga gelmeğe başlar ve zannederler ki tamamen ihata olunub bittiler, o vakıt Allaha dini halis kılarak dua ederler: «ahdımız olsun ki, derler, eğer bizi bundan halâs edersen, şeksiz şüphesiz şükreden kullarından oluruz» yunus 22
Her yandan çember altına alındığı halde şehvet ve isteklerine rağmen saf kalmaktır ihlas.
Yemin olsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim muhlis kullarımızdandı. Yusuf 24
Şeytanın sirayet edemediği kullar yalnız muhlislerdir.
Dedi: “Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım.” Ancak içlerinden ıhlâs verilen kulların müstesnâ. Buyurdu: “İşte bana varan dosdoğru yol bu(halisliktir)dur.” Hakıkat o (muhlisler)kullarım, senin onlar üzerine bir saltanatın yoktur, ancak azgınlardan sana uyanlar başka Hicr 39-42
O hep diridir. O’ndan başka tanrı yoktur. Dini O’na hâlis kılarak kulluk edip yalvarın. Âlemlerin Rabbına hamd olsun. Müminun 65
O halde hayatımızla ihlas var mıdır? Bunun kanıtı olarak şeytanın tesiri nedir? Şayet şeytanın tesiri yok diyorsak ne mutlu…Ama şeytanın tesirlerini görüyorsak o halde ihlasımızda ciddi sıkıntılar var demek olup,hesaplarımızı hiç vakit kaybetmeden düzeltmemiz gerekir.
Zira,
.. onlara, dini yalnız O’na has kılarak, hanifler (dosdoğru yürüyen kişiler) olarak sadece Allah’a yönelmeleri, Salatı ikame etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.beyyine 5
O halde biz şunu hal lisanı ile söyleyebiliyor olmalıyız?
De ki: Ben Allaha, dini onun için halîs kılarak, ıbadet edeyim diye emrolundum.Zümer 11
O halde yaşam tarzı, öncelikleri ve sonralıkları, sevgi, nefret, tasavvur ve yorumlama, hayatın hedefi, insanın kendisine, ailesine, akraba ve işyerine, arkadaşına, topluma, göklere ve yere, nimetlere verdiği değer, Allah’ın kitabı tarafından belirlenmelidir.
Emin ol, bu Kitap’ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah’a halis kılara O’na kulluk/ibadet et! Zümer 2
Bu şekilde bir bütüncüllük şayet tevhid ise ,tevhid haniflik ve ihlasla ile birlikte, yalnız Allah’ı zikretmek manasına da gelmektedir.
Onunla beraber başkasını anmamak…
Babalarınızı andığınız gibi, hattâ ondan da üstün bir sûrette Allah’ı anın. Bakara 200.
Allahın atadan dahi daha çok demesi onların en çok değer verdiklerinden dahi daha çok Allah’a değer verip anmalarının gerekliliğindendir.Çünkü Atalar statükoyu ve o zaman ki kemikleşmiş kabul ve yaşamı ifade ederken,onlardan daha çok Allah’ı anma ile aslında ,Yüce Allah hayatta köklü bir değişiklik dolayısı ile yaşam tarzında bir değişikliği emretmektedir.
Çünkü bu anma tüm zamanı kuşatan bir anma olmalıdır.
Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: “Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.”Al-i imran 191
Bu durumda bir hassasiyet ve uyanık olmaktan söz açmak gerekir ki. Aslında Allah’ı anmak onu hatırlamak değil, onu, nefes alıp verdiğin sürece unutmamak manasına gelir.
O halde hayatta gündeme gelen tek hakikat Allah’ı anmak olmaktadır. Zaten İnsanı tatmin eden başka da bir şey yoktur
Share this content:
Yorum gönder