Kimin çağrısına Kulak Veriyoruz
Rabbimiz, kesin olarak biz, imana çağıran bir çağrıcıyı işittik.
Rabbinize iman edin diye. Hemen iman ettik. Rabbimiz günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört. Canımızı yüksek ahlak sahibi kimselerle al. Ali-imran 193
İçinde bulunduğumuz toplumla birlikte biz, kendimizi iman eden olarak adlandırırız. Fakat ayetteki sözü söyleyebilme noktasında , açık olduğumuzda gönül rahatlığı ile bunu söyleyebilir miyiz?
Çünkü bir çağrıda bulunan vardır. İman adı altında çıkıp bir çok çağrıda bulunanlar vardır. Bunlar o kadar çoktur ki saymakla bitmez. Ama baktığımızda çoğu temel unsurları itibari ile de birbirleri ile çelişirken, bizler ise bunlara karşı seçici davranmakta değiliz. Seçici davransak bile adeta nefse hoş gelen kriterle ile bu seçiciliği yapmaktayız.
Çünkü hayatımızda, şirk unsurları, gayri ahlakilikler, haksızlık, haddi aşma, özenti ve aşağılık batı tipi yaşantı tarzı ile hurafe ve bidatler, aklı kullanmamaktan pisliklerin boca edildiği daha nice unsurlar vardır.
Bunlar apaçık şekilde imanın ciddi eksikliklerini ortaya koyan göstergelerdir.
O halde “İmana çağıran birini işittik.” dendiğinde bu çağrı hangi imana olmaktadır. işte bunun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır?
Yukarıdaki tarife göre bu iman, iyi şeyleri değil, kötü şeyleri emreden bir iman idi. Bunun için hayatta istenen manada olumlu yönlü bir değişim meydana getirmedi.
O zaman ya imanın tarifinde sıkıntı var idi ya da bizler bu imanı doğru algılamadık?
Bu ayete göre imanın temeli “Rabbinize iman edin.” olmalı idi.
Rabbinize iman edin temelli bir iman, kişiye, gruba, cemaate, partiye, ırka çağrı değildir. Bunlardan uzak olarak var olan ve yaratılış özlü bir imandır
Bu çağrı fıtrattan, kişinin kendi içinden gelebileceği gibi, O’nun dışından varlıktan da gelebilir.
Bu çağrıya karşı tavır ise,
Lafzi değil, Rabbani olmalıdır.
Rabbani olmalı derken imanın, terbiyevi, değiştirici ve dönüştürücü olmasını ifade eder. Bu değişim bir inkılap ise bu inkılap, düşünce, kalp ve söz ile davranışlarda bir değişimi ifade eder.
İşte Rabbe iman buralarda ama inkılabı bir hal meydana getirmelidir.
Bu inkılap, günahları kerih görüp bunlardan pişmanlık duyulan, birlikte ve beraber olduğu kimseleri ise yüksek ahlak sahibi kimseler olarak değiştiren olmaktır.
İcabet edenler. günahkarlar ile, kötülük, fuhuş ve azgınlık yapanları takip etmez, onlara gözünü dikmez, ahlaksız ve adi olan insanları değerli görmez, yaşantısını onlara göre ayarlamaz, onlara kalbinde yer vermez. Yani o, birlikte olduğu arkadaş çevresinde de, mekanlarda da bir değişim meydana getirir.
Onun kalbinde yer verdiği ve kendisi ile beraber olduğu kimseler, bağışlanma isteyen , kötülüklerinden dolayı utanan, yüksek ahlak sahibi olan kimselerdir.
İşte bunlar ile ömrünün sonuna kadar kalbin tutulması Rabbe imanın , günahtan ve kötülükten uzaklaştıran, yüksek ahlak sahibi olmayı ölüme kadar emreden bir ruh olduğunu anlamaktayız.
O halde bu icabet sürekli bir icabettir.
Bu süreklilik hayatın her alanında ve her zaman bir icabet ise, bu çağrıcınında çağrısı da her zaman kulakta çınlamalıdır.
Zira ortada vahy hakikati var iken, akıl hakikati ve tabiat ayetleri var iken, yani kişi tümü ile bu sesleri iç ve dış dünyasında işitirken, artık başka çağrıları duymaması ve onları kuru gürültü olarak algılaması gerekir.
Çünkü yapılan her icabet, asıl çağrıcının çağrısından uzaklaşma, O’na sağırlaşmadır.
Oysa iman edenler Allah’ın ayetlerine kör ve sağır kesilmezler. Furkan 73
Hayatımızın sesleri nelerdir, hangi yöndeki sese doğru gidiyoruz? Bizi özlemini duyduğumuz yerlere hangi sesler götürüyor? Hangi sesle huzur buluyoruz? Ruhumuzun gıdası olduğunu söylediğimiz müziğimiz hangisi?
Yoksa kuru gürültüler içinde, bağrışma günündeki gibi zavallı bir haldeyizde şuurunda mı değiliz?
Share this content:
Yorum gönder