İnsanın Hevasına Tabi Olma Gibi Bir Tercihi Olmamalı
“Yüce Allah insanın önüne iki tercih koymuşsa da bu tercihlerden hangisine yönelmesi gerektiği hususunda ona bir avantajda vermiştir.
Bu hali ile aslında onun önüne konulan bu tercihte hakkı ve rüştü seçme iradesi yüzde elli değildir.
Zira, Yüce Rabbin kulları için hayırlı olanı istemesi ve rahmetinin her şeyi kuşatması insan için istediği tercihin, hakk ve rüşt olması yönünde olması gerektiğini ortaya koyar.
Nefse ve ona şekillendirene ve ona ayrılığını ve korunmasını emredene..Şems süresi
Onun önüne bu şekilde bir tercih koyarken ona hakkı ve rüştü cazip olarak göstermesi ve bir de ondan kendisini Rabb edinme noktasında söz alıp şahit kılması, göklerin direksiz yaratması, gökten indirdiği aynı su ile şekli, rengi, kokusu, tadı birbirinden tamamen farklı mahsuller yaratması, insanın yaratılışındaki mükemmellik ve denge, akleden insan için apaçık bir şekilde doğruya doğru ,yol almaya zorlamaktadır.
Bu hali ile onun önündeki tercih akleden biri olarak baktığında yanlışa değil, doğru olan lehine olmaktadır.
De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın yoludur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. Bakara 120
Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.” Onlara: “İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir” diye seslenilecek. Araf 43
Doğru yol ancak Allahın yoludur. Yaratan Allah, doğru yolun ne olduğunu da yaratandır. O ,tüm kullarına bu yolu cazip gösterirken birçok kulun bu cazibeden yüzlerini dönüp kendileri için çirkin olana yönelmeleri sözkonusudur.
Zira Allah insanı ilk başta topraktan yaratmış idi. Onu topraktan yaratmış iken, onu toprağa yapışık değil, toprağın üzerine çıkarıp ayağa kaldırarak toprağın üzerinde olmasını dilemiştir. Ama sadece bu da değil, Onu delilleri ile yükseltmeyi istemektedir.Bunun için onun yaratılışını bu delillere uygun kılarken onun yaratılışını bu din üzere kılmıştır.
O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar. Rum 30
Doğuştan gelen bu olgu aslında bilimsel olarakta oxfort ve yale üniversitelerinde yapılan araştırmalarda ispatlanmıştır.
Fakat insanlardan bir çoğu bir seçim yapacakken bu seçimini toprağın üzerinde olması gerektiği bilinci yerine toprağa batma üzere, onun içinde kalma üzere istemiştir. Bunun nedeni de onun hevasını, tabiyatı haline getirmesi gayreti oldu.
Oysa hevasını, tabiatı haline getirmesi değil, hevasını tabiyatına (fıtratına) tabii kılması gerekti.
İnsanlığın şu an korkunç bir bataklık ve yıkım içinde olması hep hevaya uymanın ortaya çıkardığı sonuçlardır. İnsanlık hevaların esiri olmuş, hevaya tüm herşeyini insanlığını, şeref ve onurunu en değerlisini kurban etmiştir. Esasen onun için değerler yoktur, onun için değerli bir şey kalmamıştır.
Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu. Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler. Araf 175-176
Bu durumda tercih edilmeyecek olanı tercih ediyorsa dilini herhalde sarkıtan köpekten farklı olmaz. Çünkü o iğreti arzularına, doğru olana rağmen uyarak ağzının salyaları akan bir köpek gibidir. Hevasının, isteklerinin peşinden gider, korku içinde de olsa tek başına da kalsa hevasını tatmin etmek uğruna ağzı sulanır.
Onun istediği doğru değildir, onun doğruyla işi olmaz. Onun doğruları hevasını tatmin edendir. Hevasını tatmin eden onun için doğru ise hakk olan doğrular, onun dilini sarkıtmasını değiştirmez. Bunlar ancak toprağın içine gömülecek, ortadan kaldırılacak birer kemiktir. Zira asıl olan hevadır.
Fakat hevayı kabul edip onun peşinden gitmesi onun bunun sonucunda bir şey ile karşılaşmayacağı anlamına gelmez. Nasıl ki yaratılışı bir ölçü ve denge üzere ise, onun bu ölçü ve dengeyi gözetmeksizin hevasının peşinden koşarak yaptığı işlerin karşılığı, onu ölçü ve dengeye getirmek üzere farklı dozlarda ona verilecektir. En son kertede ise zulümde ısrar edip, hadd tanımaz hale gelirse ona haddi bildirilecektir. Haddini aşanlar, önceki milletlerin başına gelen şu dünya müzesinde apaçık bir şekilde sergilenmektedir. Ad, semud, firavn ve onlardan sonra gelenler….
Share this content:
Yorum gönder