Hayatımıza Kim Hükmediyor

Hayatımıza Kim Hükmediyor

Alah’ın bir çok ismini bilmekteyiz. Ona bu isimlerle dua da etmekteyiz. Ama onu yalnızca bazı zamanlarda kendi işlerimizde yardım etmesi için çağırmaktayız.

Onu etken ,fail olarak değil de kendi işlerimizi yerine getiren haşa bir hizmetçi gibi, dilediğimiz zaman kullanmakta dilediğimiz zaman da onu yanımızdan uzaklaştırmaktayız.

Hakim olan bir Rabb ten mahkum olan bir Rabb anlayışına sahibiz.

Allah’ın ayetlerinde sıkça geçen “hakim” adı bizlerin anlayışlarını ters yüz edecek bir kavram olarak karşımızda durmaktadır. Ama bizler bundan habersiziz.

Mesajın ilk geldiği cahiliyye toplumu ve bu bağlamda bizler de Gökleri ve yeri yaratan kimdir? Onlar üzerinde tasarruf sahibi kimdir, işleri çeviren kimdir? Darda kalana yardım eden kimdir?

Onların üzerinde kim hükmediyor diye sorulduğunda onlar da bizler de Hakim olan ancak sensin demekteyiz.

Ama onlarda ve ne yazık ki bizlerde kendi üzerimizde hakim olarak onu görmekte değiliz.

Kararlarımız üzerimizde “kişisel” deyip bu hakkı kendimizde görmekteyiz. Hayata dair kararlarda Hakim olan Allah’ın yeri ya yoktur ya da ayıp olmasın babından vardır.

Fakat düşünüldüğünde Allah’ın hakimliği dıştan o ne hakla hüküm verme yetkisine sahip denilemez.Bu hayat benim hayatım ya da o bizi yaratıp kendimize bırakmışta denilemez.Dilediğimi, dilediğim şekilde yaparım da denilemez. Çünkü o malik olmadığı ,sahip olmadığı veya başkasının yarattığı veya sahip oldukları hakkında bir hüküm vermekte değildir.

Zira ondan başka yaratıcı yoktur. O halde her şey onundur. Bu şeye gökler ve yer ile bu ikisi arasında olan her şey ile birlikte insanın kendisi de girer.

O halde o kendi sahipliği, mülkü üzerinde hükmetme yetkisine sahiptir.

Bu durumda aslında ondan başka kimse hükmetme ya da hakim olma durumunda değildir.

Çünkü onların sahip olduğu bir şey yoktur. Buna insanın hayatı da dahil ise o halde insanda evet o da hayat kararları üzerinde kendi başına karar verip  hareket edemez.

Buna göre insan ve özelde Müslüman olduğunu söyleyen herkes Allah’ı daima kararlarında hakim olarak kabul etmelidir. Yapacağı işlerde ona sormalı onun hükümlerini gözetmelidir.

Bu, hayatının her şubesinde söz konusu olmalıdır. Ferdi yaşamından, ailevi yaşamına kadar, insanlar arası ilişkilere kadar, varlıkla olan ilişkiye kadar her yerde ve herşeyde onun hükmüne dönmelidir.

Bu durumda onun hakim kabul edilmesi söz konusu olabilir.

Babamız İbrahim bunu şu sözlerde bizlere anlatır.

De ki: Benim, uzaklaşmalarım ve desteklerim, hayatım ve ölümüm ancak Alemlerin Rabbi içindir. En’am 162

Beni yaratan ve bana yol gösteren O’dur. O’dur beni yediren ve içiren, hastalandığım zaman bana şifa veren, beni öldürecek ve tekrar diriltecek olan. Din ünü hatamı bağışlayacağını umduğum. Şuara 78-82

Böyle bir kabulün olması birliği, beraberinde getirecektir. Çünkü varlığın hükmü ile uyguladığı Rabbin hükmü aynı kaynaktan olarak bir birlikteliği ortaya koyduğu gibi

Onun hükmünün mükemmelliği de varlığın işleyişinde görülmektedir. Bu durumda onun varlık için olan hükmünün mükemmelliği insanında onun hükmüne teslimiyetini açıkça ortaya koymaktadır.

Bunlar insanın onun hükmüne teslimiyetinin karineleri iken onun hükmüne dönmeyen başka hükümdarlar ediniyor, başkalarının hükmünü gözetiyor demektir. Bunlar ise nefsi, ailesi, ırkı, cemaati, lideri, kanaat önderi ya da topluluğu şeklinde kendini gösterir.

Bu durumda bunların hepsi alim olan Rabbin karşısında ancak cahiliyye olarak görülür.

Cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Oysa kesin bilgi sahibi olan bir topluluk için Allahtan daha güzel hüküm veren kim olabilir. Maide 50

Hükmün ortaya çıkması ise hayatın kendisidir. Çünkü hayat her an tercihler ya da bir hükümler üzeredir. Bu da açıkça bir hüküm kaynağını zorunlu kılar.

Bunun ise ancak Allah olması istenir. Allah’ın olmasının istenmesi ise onu Rabb olarak görmekle mümkündür. O’nu Rabb olarak görmek ise hayatı ıslah eden, terbiye ve gözetiminde tutan olarak onun hükmüne teslim olmakla olur. Şu halde onun hakimliği hayatın tüm kararları üzerinde görülmelidir. Buna göre bizler bu hükümlerin ete kemiğe bürünmüş hali olmalıyız.

Aksi halde başka hükümdarlar da onun yanında edinilir ki, bu durumda onlara Rabb niteliği verilmiş ve Allah’a denk tutulmuş olurlar.

Bu ise Hak ile bağdaşmaz, Varlığın yapısına aykırıdır, İnsanın birden çok efendi edinmesi ise onu çelişkiye ve şaşkınlığa , zelilliğe mahkum eder, Onurunu incitir ve parçalanarak savrulur ve kaybolur gider.

Böylece hak üzere olmak için hakim olan Rabbi tek hakim olarak kabul şahsiyet olarak ortaya çıkmanın farziyetindendir.

Share this content:

Yorum gönder