Nereden Başlamalı

Nereden Başlamalı

NEREDEN BAŞLAMALI?

Kitap okumayı pek sevdiğimiz söylenemez. Okumalarımız olmadığı için yazamıyoruz. Yazamadığımızdan sistemli düşünemiyoruz. Sistemli düşünemeyince günlük gelişmelere göre fikirler değişiyor. Fikirler değişince nefse ağır geldiğinden yalan üretmek zorunda kalıyor insan, yalan üretince dengesizlik, dengesizlikten bereketsizlik, bereketsizlikten durağanlaşma ve kendini tekrar, kendini tekrar ile sıradanlaşma, sıradanlaşma ile red edilen değerleri makul görme… son karede farksızlaşma ve aynılaşma ile bitiş… Domino taşları gibi biri bir sonraki taşı tetikleyip deviriyor.

Denilebilir ki bu, biraz da bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu… tekerlemesini hatırlatıyor. Doğrudur, benzerlikler taşıyor.

Bir ülkenin, bir coğrafyanın, bir bölgenin, bir hareketin makus kaderini ancak düşünen bireyler değiştirebilir. Yığınlar ardından gelmek için vardır. Zira ileri gördüğümüz Ortaçağ Avrupa’sının değişimi önce fikirsellikle başladı. Rönesans, Fransız İnkılâbı, Sanayi devrimi ve diğer gelişmeler fikirsel değişimin bir sonucuydu.

Fikir olacak ki, değişimin yönü ve nedenini bilinsin, adımlar amaca matuf olarak atılabilsin. ‘Bir toplumu oluşturan fertler kendi iç dünyalarındakini değiştirinceye kadar, Allah onların oluşturduğu toplumu değiştirmez.(Rad, 11)’ veciz ayetinin vurgusundan bunu anlıyoruz.

Topraklarımızda düşünen kimselerin sevildiği söylenemez. Çünkü genel kabul sayılan ön yargılar sorguya tutulduğundan ya birinin koltuğuna denk gelir, gümbürtü kopar; ya dinden geçinen bezirgâna rast gelir, tekfir eder, dışlar veya siyasetçi, cemaat lideri vb. birinin tahtını sallar yalnız bırakılır.

Evet, sık sık duyduğumuz bir sözü hatırlatayım: “Zaman yazma zamanı değil!” gerisi söyleyen kişinin niyetine göre dolduruluyor. Fikirler havada gırla uçuşuyor. Pek çoğunun da alıcısı hazır. Yazmanın zaman gerektirdiği ve bunun için de vaktin olmadığı… İddia sahiplerinin genelinin ailesi çarpık bir yaşantı içindedir.

Maalesef bu sözün sahipleri ve savunanları çoğu müslüman olarak kendini addeden kişiler.  Tesadüf sanılabilir ama değil. Çünkü dinler, tarih boyunca kurnazlar tarafından insanların sırtlarına yük olarak bindirilmiş ve halka terbiye aracı olarak dayatılmıştır. Hassas noktamız. Zira deriz ki, Allah konuştu mu kâinat susar. Konuşan da Allah adına konuştuğunu idda eder, kitlesi de azımsanmayacak kadar olunca yol tıkanıyor.

Hiçbiri de çıkıp ilk inen ayetlerden başlayarak hepsine muhalif görüş serd ettiğini söylemez. Alak süresinden başlayarak son sureye kadar, Rabbimiz kalem ve yazıya yemin etmekte, sözlerin kayıt altına alınması gerektiğini emretmektedir. Nebi’ye yaz demesi ve onunda sürekli vahiy kâtipleri bulundurması o kişilerin çelişkilerini sarih bir şekilde ortaya koyuyor. Lakin ilk iddianın sahipleri muteber, itiraz kabilinde düşüncelerinin yanlışını vurgulayanlar kapı dışarı.

Böyle elde kayıt bulunmayınca sözden dönmek kolay oluyor ve kişi ulaşılmaz bir makama yükseltiliyor.

Hâlbuki Yazılmayan fikirler tartışılmaz, tartışılmayınca olgunlaşmaz. Avrupa karanlık bir dönem yaşarken İslam medeniyeti en parlak dönemini yaşaması düşüncenin tartışılarak kayıt altına alınmasındandır. Harezmi’nin Algoritması, İbn Sina’nın Kanuni Fit-Tıbbı, Kindi’nin felsefi çıkarsamaları, Batlamyus’un Zicleri böyle bir dönemin ürünleridir.

Aynı şekilde bizler bugün bulunduğumuz bölgede ileriye doğru bir atılım yapamadan sürekli yerimizde sayıyorsak, elde tutulur bir fikir ve ürünümüzün olmayışından kaynaklıdır. Zira bu din, geçmişte mezkûr şekilde muasır bir medeniyetin inşasında temel olmuşsa ve bugün bizim sadece ziyanımızı artıyorsa, ileri sürdüğümüz savı ve ortaya koyduğumuz ürünleri tekrar elekten geçirip kişileri tartışmaya açmamız gerektiği kanısındayım. Çünkü tezat barındıran şey dini olamaz, din tezat barındırmaz.

Hülasa nerden başlamalı derseniz; beyan ettiğim gibi önce fikirsel değişim, sonra çapraz okumalar ve yazı derim… selamletle…

 

 

 

edm002-300x133 Nereden Başlamalı

Share this content:

Yorum gönder