Duracağı yeri bilen saygın olandır.

Duracağı yeri bilen saygın olandır.

Allah’a saygılı olursanız. Sizi doğruyu yanlıştan   ayıran(Furkan)  kılar.Enfal 29

Furkan, doğru ile yanlış olanı birbirinden ayırmaktır. Bu anlayış hayata bakışı değiştirebilecek ,  onu doğru temeller üzere kılacak, her biri sutununu ilim  ve bilgi üzere devam ettirme açısından önem kesbeder.

Hayat, yanlışlar üzere olduğunda bireyin yaşantısı altüst olur. Onun için hayatın anlamı kalmaz. Fail yerine meful olur ve rüzgarın önünde yaprak   misali savrulur. Bu savrulma ile başlarını taşlara vurur da hayatı acı ve ızdırap içinde yaşar.

Etrafındaki insanlara da aynı şekilde zararlı olur. fitne ve fesat çıkarır ya da bunu arttırır. Onun için doğrular nefse hoş gelen, hevanın arzularıdır. Yanlışlar ise hevalarının istemedikleridir. Şu halde onun hayatı doğrular ile yanlışların hakk olan yerlerinin karıştığı karanlık bir hayat olmaktadır. Yanlışların üste doğruların ise altta ezildiği, yanlışın bayrağının dalgalandığı enkaz bir hayat olmuştur.

Fakat doğrular ile yanlışı uygulamada ayıran biri böyle olmaz. Onun için hayat anlamlıdır. Hayatın bu anlamı onu motive eder. Bu halde o doğruların peşinde koşan olarak çabalar. Nefsi ile barışık bir durumda, O’nu düzene sokar, O’nu arındırır ve değerli bir konuma sokarak doğruların ete kemiğe bürünmüş hali olarak, dosdoğru olur. O’nun hayatında hevanın belirleyiciliği olmaz. Doğrular, yanlışların önüne parçalanmak üzere atılmaz. Doğruların yol göstericiliği vardır. Yanlışların yeri çöplük doğruların yeri ise  hayatın odağıdır. Nefisleri istemese dahi doğruların hakk olan sancağı altında hevalarına rağmen, dosdoğruca ilerler.

Etrafındaki insanlara karşı olan davranışlarında da doğruları temel alacağından, hakk, adalet kavramları üzere ilişkilerini düzenler ,  yeryüzünde ıslah edici güçlü bir kişilik olarak ortaya çıkar.

Bir de bu ikisini karıştıranlar vardır ki bunların hayatları da çelişkiler üzeredir. Onlar iyilikle emreder ama çelişkiler içinde boğulur.

Allah’a saygılı olmak bu manada doğruların ifasından başka bir şey olmaz. O’nun insana verdiği değer, kulaklar,  gözler ve kalp ile gönüller ona verdiği ikram, yeri ve göğü ve içindekileri onun  için yaratması ve her daim onları insana faydalı olarak ayakta tutması ve saymakla bitmeyen nice nimetler vermesi insanların O’na saygı duyması hakkının her yönden dayanaklarını oluşturur.

Allah’a saygı, bu hali ile her yönden gerekçesi olan hakk bir saygı olmaktadır.

Fakat Yüce Allah’ın böyle bir saygıya ihtiyacı yoktur. Bu saygı kulun kendisine olan saygısıdır. Bu hali ile Allah’a olan saygı kulun kendisine olan saygısıdır. Kendi yerini bilmek yaratıcısına saygı ile olur. O, Allah’a saygı gösterdiği oranda saygın olur.

Allah kendisine saygı gösterene doğruyu yanlıştan ayırıcı kılar. Bu, doğru bilgi ile ve yanlışı ayırmanın kaynağının ne olduğu noktasında belirleyicidir.

Bu melekenin sahibi mülk sahibi olandır. O da bu melekeyi ancak kendisine saygı duyana vereceğini söyleyerek, Allah’a  saygının temelinin ilim ve bilgiye , rüşte dayandığını ifade etmektedir.

Buna göre doğruyu yanlıştan ayırt edici nitelik, akademik unvan sahibi olmak, Kur’an üzerinde etütler yapmak ya da bilmek değildir.

Zira Allah’a saygı pratik bir eylem olması itibari ile bu saygının davranışsal olmadığı kimseler, bu tür bir rüşt sahibi olamazlar. Bunun içindir ki Allah’a saygısı olmayanlar ancak doğru ile yanlışı birbirine karıştırıp, yanlışı doğru gibi gösteren ya da zanneden cahillerdir.

Bilginin kaynağı yalnız odur. O, bu melekeyi azana ,  kendisine ve çevresine zarar verene vermez.

Ancak Allah’a saygı gösterene ,  böylelikle kendisi de saygın olacak olana verir.

Hal bu iken bizlerin durumu nedir? Doğrunun neresindeyiz? Ya da batıla bürünmüş halde şaşkınlıklarda mıyız?

Share this content:

Yorum gönder