Kur’an’daki Çeviri Hataları
Bir dilden bir dile çeviri yapılırken özne dilden, hedef dile tam çeviri yapılamaz. Bu her iki dilin kendi içinde kelime ve kavramlarının başka bir dile çevrilirken nüans diyebileceğimiz tam anlamını karşılayacak anlamının bulunmamasından ötürüdür. Dolayısıyla kelime bazen anlam daralmasına veya anlam genişlemesine, ya da yakın kelime kullanılmasına sebebiyet verir.
Elbette makul sebepler dairesinde bu hatalar anlaşılabilir. Çevirmen uygun kelimeyi bulamadığından hedef dilde ona yakın bir kelimeyi kullanmıştır. Fakat anlamı tersyüz edecek, genel anlamı ıskalayacak, kelime ve kavramların geçtiği bölümlerde birbiri arasındaki ilişkiyi gözardı edecek, dile yetkin olmayıp cümlelerin yapısını (Fiil, isim, emir…), öğelerini (özne, yüklem, tümleç…), fiillerin çatısını (etken, edilgen, işteş…), zamanını (geçmiş, şimdiki, geniş, gelecek…) vs. hataları yapacak, murat edilenden ziyade üzerinde bulunduğu fikirsel zeminini çeviriye derç edip bir fırka, cemiyet ve cemaati önceleyecek yaklaşımlar, kabul edilebilirliğin ötesindedir. Çeviri güzel, edebi olsa bile yazarın fikirselliği tahrife uğrar. Bazen kasıt edilen zıddı bir durum ortaya çıkar.
Kur’an çeviri hatalarında aynı durumlar mevcuttur. Kimi siyasi bunu siyasi endişelerle yapmıştır (Şia, tasavvuf, ehli sünnet alimlerinin bir kısmı…), kimi dikkatsiz davranmış veya genel anlam örgüsünü gözardı etmiş, kimi moda mod çeviri yapayım derken mantıksız örnekleri yazagelmiş, kimi vahye ait özel kelimeleri olduğu gibi bırakmak yerine indirgemiş (Allah’ın eli, kolu, kürsüsü, ordusu vs. kelime ve kavramları Olimpos’un tanrıları gibi algılamış), kimi de yüceltme adına Kur’an’ın genel anlamına muğayir şekilde kelimeler koymuştur. Böylece bazen bazı ayetler arasında zıtlıklar oluşmuştur. Dolayısıyla mükemmel bir çeviriden bahsetmek mümkün değildir.
Ama kaynaklara ulaşma ve karşılaştırmanın son derece gelişkin olduğu zamanımızda yaşayan çevirmenlerin hatalarını hala düzeltmemiş olması çarpıklıktır, anlaşılabilir değildir. Hatalar düzeltilmek için vardır. Çarpıklık görüldüğü halde düzeltilmiyorsa, hayır bir zan ile yaklaşmak yerine farklı amaçlardan pekâlâ söz etmek mümkündür. İsrailoğulları için kullanılan ‘kelimeleri yerinden edip tahrif etmek (Nisa 46, Maide 13)’ ibaresini tecessüm halini bu tipler için olduğunu zikretmek gerekir.
Zira ortada kelime ve kavramlarıyla müminlerin tasavvurunu, hüküm ve önermeleriyle aklını, örnek kıssaları ve duruşuyla şahsiyetlerini, bütün olarak insanlığın hayatını inşa eden bir kitabın sahibinin sözlerini dikkate almama vardı. Bir de son vahiy, son kitap ve miheng taşı kıstas kitabı olması hasebiyle daha önemlidir.
Bulunduğumuz nokta kelimeler sert, eleştiriler rahatsız edici olabilir. Ama amaç gönül kırmak değildir. Kitabı anlama çabası olarak bunu düşünüldüğünde yapıcılıktır. Fikirlerinin kölesi olmayanlar değişime cevap verir, samimiyet gösterirler.
Bu eleştirileri yalnız günümüz çevirmenlerine yapmak haksızlıktır. Geçmiş çevirmenlerde eleştirimizin odağındandır. Bilhassa ilk nesle dayandırılarak yapılan çeviri iddiasında bulunanlar kaynakları yeteri kadar sorgulamamış, sorgulamanın yolunu çeşitli usul kitaplarıyla kapatmışlardır. Halbuki insanın gaitasını yaparken neyi ile temizlik yapılması gerektiğini soranlara (kaç taş, tahta, tezek, toprak ile temizleme olur mu?) ‘Hurufu Mukatta’nın, Ruhu’l Kudus’un, beraberlerinde olanın kitabı tasdiklemesini ne olduğunu sormamasını beklerdik. Bir müminin bir mümini kasıtlı öldürmesi ayetini (Nisa 93) Sıffın ve Cemel’de birbiriyle savaşan ilk neslin nasıl görmediğini açıklamak zorundadırlar. Ayetin manasının sarih olduğu bir durumda bu yanlışta bir sevap doğru’da iki sevapla izah edilemez.
Dolayısıyla mevcut çevirileri insanın ilahi inşa projesini bir bütün içinde kelime ve kavramlara dikkat ederek amaç ve anlamlılık dairesinde, kainattaki sünnetullah’a ters olmamak kaydıyla, tarih gerçeklerle örtüşür halde değerlendirmek gerekmektedir.
Bunun için bilhassa Kur’an’da zıtlık ifade eden çevirileri ele alarak sizlere sunmaya çalışacağız.
Share this content:
Yorum gönder