Sürü olmak
İnsan, meyilli bir varlık olarak önünde hazır bulduğuna yönelir ve onu sahiplenebilir. Toplumsal kabul ve değerler ile, kültürel inanç, bilimsel ve geleneksel görüşlere karşı da tavrı budur. İnsanın bunları yapmasının kanıtı olarak, insanların bunu yapması, atalardan böyle gelmesi, O’nun üzerinde büyük bir sayısal ittifakı kabul etmesindendir.
O’nun için inanç, kültür, gelenek ve bilimin doğruluğu ve kabullenişi bunların doğru ya da yanlış olmasından değil, insanların kabul ve uygulamalarından gelir. Hatta bundan ayrılma durumunda da çeşitli yaftalar ile insanlar aşağılanır ve dışlanır. Hatta inanç, kültür, gelenek ve bilimi de kabul etme için bu yaftalar bir baskı unsuru olarak kullanılır. Bölücü, ayrılıkçı, kökü dışarıda, bu toprakların insanı değil gibi isimler taktıkları gibi sürüden ayrılanı kurt kapar gibi deyimler ile de bu kabullenişi pekiştirmeye çalışırlar. Şu halde sorgunun, düşünmenin ve akletmenin önüne açıkça bir engel koymakta insanların bunu atlamasını sağlamaya çalışmaktadırlar. Eğer yeryüzünde insanların çoğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve yalandan başka söz de söylemezler. Enam 116
Bu ayete rağmen bu din içinde olduğunu söyleyenler, 1400 yıllık gelenek, kıyas, icma, içtihat kapısının kapanması, mezhebe tabi olma, bu topraklardan fışkırma, İnsanlar yanlış mı biliyor, vs. ad altında gelenek ve kültür ile alışkanlıklara dokundurtmamaktadırlar. Hatta kutsallık ve yüceltmek adı altında belirli bir nesli de (Ataları, Elçinin arkadaşı denilenleri, Bunlara tabi olanları, tabi olanlara tabi olanları, mezhep kurucu ve geliştiricileri, muhaddisleri) yüceltmekte ve onlar hata yapsalar, birbirilerini inkarcılık ile suçlasalar ve hatta birbirlerini öldürseler dahi sevap işlediklerini söylemektedirler. Bu açıkça insanları sürüleştirme ve kendilerini çoban olarak konumlandırma çabası değil midir? Özellikle siyasal iktidarlar bu tür kabullenişleri kültür ve din adı altında resmileştirmeye çalışılır. Bu, Türk toplumunda orta Asya inancından başlarken, Emevî, Abbasi ve onlardan sonra gelenlerde de son hızda devam etmiştir etmektedir. Bu durumda onlara dokunulduğunda ise yukarıda saydığımız sıfatları söylemekten de geri durmazlar. Fakat Allah’ın ayeti ortadadır.
Her bir müslüman bir birey olarak vardır. Rabbin bu husustaki açık emri “raina” dahi demeyin şeklindedir. Çünkü o kulların çobanın elinde bir sürü olmasını istemez. Her bir bireyi sorumluluğunu bilen “donanımlı” bir şahsiyet olarak görür. Edilgen, savrulan, sürüklenen değil, uydu veya çekim içinde gelgitler yaşayan da değil. Planlı-Programlı, istikamet bulmuş, Rabbin sevgisi ile kalbi dolu olan seçkin bireyler olmadır hedef.Share this content: